Ne demek istedim tam olarak?
Toplumumuz bilgi sahibi olmak istiyor da birileri ya da bir şeyler mi engel oluyor?
Ya da bilgi kaynakları toplumumuzdan çok mu uzak?
Bilgi kaynakları yanlış, eksik ve hatalı bilgilerle dolu da ondan mı toplum doğru bilgiye ulaşamıyor?
Bu şekilde sorular biraz daha uzar gider.
Bu sorulara kendimce cevaplar vereceğim. Kendimce dediğimi unutmayın lütfen. İddialıyım ama rakipsiz değilim.
Önce bilginin tanımını bulalım ki temelde ona göre değerlendirme yapalım.
Sözlük anlamıyla bilgi, öğrenme, araştırma ve gözlem yoluyla elde edilen her türlü gerçek, malumat ve kavrayışın tümüdür. Bilgi, doğruluğu ispatlanmış inançlardır. Bilgi, önceden belirlenen bir dizi sistematik kural ve prosedüre uygun bir biçimde işlenmiş haberdir. Bilgi, sosyal varlık olan insanlar arasındaki iletişim sırasında paylaşılan, aktarılan ve yeniden şekillendirilen tecrübedir.
Bilginin temel yapısını ise yine kalem erbabı şu şekilde anlatmaktalar:
- Nesneldir. Yani bireyden bireye değişme göstermez ve herkes için aynıdır.
- Evrenseldir. Örneğin bilim hiçbir millet ya da ırkın değil insanlığa ortak bir unsurdur.
- Akla ve mantığa dayalıdır.
- Eleştiriye açık bir yapısı vardır.
- Birikimli bir şekilde ilerleme gösterir.
- Düzenli ve sistematik bir yapıya sahiptir.
Bu özellikler çerçevesinde bilgi oluşur ve alanında bir otoriteye dönüşür.
Bilginin Türleri Nelerdir?
- Gündelik bilgi - Teknik bilgi - Sanat bilgisi - Bilimsel bilgi - Felsefi bilgi - Dini bilgi
Bu alanda söz sahibi olan erbabın bilgi için tarifleri, temel yapısı ve türleri bu çerçevededir. Şimdi bizim halimizi bu tariflerden yola çıkarak anlamaya çalışalım.
Okumaktan hoşlanmayan bir toplum olduğumuz artık kesinleşti. Dijital devrimden sonra okuyanlarımızın da okumaları ciddi oranda azaldı.
Dinlemyi sevdiğimiz de kesin. Sadece dinlediklerimiz bizim zihnimizi yormamalı. Bizi düşüncelere sevketmemeli. Hayatımızı muhasebe yapmak zorunda bırakmamalı. Yüzümüzü kızartıp bizi utandırmamalı. Eğer bu endişeler yoksa dinlemekten uzak olmuyoruz.
Tecrübelere itibar ederek bilgilenme konusunda bu bilginin kimden geldiğine değil, sonuçlarının doğrulandığına da değil, çok başka marjinal düşünce ve tarafgirlik duygularımızla haraket ediyoruz. Yani bir şekilde sevmediğimiz insan ve oluşumun hatta fikrin tecrübe ile belgelenmiş doğrularını bile bir çırpıta reddediyoruz.
Bir nesil için televizyon, neslimizin büyük çoğunluğu için de televizyon ve internek alemi en önemli bilgi kaynağıdır. Bilgi kaynağı derken yukarıdaki tanımlara uygun bilgi olduklarını düşünmedim. Sadece kendileri öyle sanmaktadırlar.
Toplumları menfaatleri çerçevesinde idare etmek ve yönlendirmek isteyen güç erbabları, onların konuşan takımı, yazan-çizenleri, sanatçı geçinenleri bütün marifetleriyle tek kullanımlık iddialı cümlelerle toplum inşaa etmektedirler.
Bu ve benzeri çalışmalar kibrit çöpünden yapılmış evlere benzer. Gerçek karşısında dayanma ve direnme gücü yoktur ve derhal yıkılır. Tabi sahipleri daha mahir bir çözümle ve hatta acındırmayla yine sahne alırlar ve süreç böylece devam etip gider.
Sonuç olarak bu gidişatın hakim olduğu toplumlar sanal yani gerçek dışı bir hayatı yaşamaya mahkumdurlar. Bu bir illizyon gösterisidir.
Bunu bitirecek güç se gerçek bilgi ve o bilginin adamlarıdır. Kendi alanlarında her türlü kriterleri geçerek sonuca vardıkları gerçeklerdir. Hakikatin gücünen inanan insanların bir şekilde bilinçlenerek çoğalıp bilginin ve hakikatin sancağını göndere çekebilmeleri durumuna ulaşmalarıdır.
Dinimizin bu konudaki temel ilkelerini anlatan sözlerle yazımızı bitirelim.
-Deki! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Zümer, 9
-"Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü göz, kulak ve kalp hepsi sorumludur, mutlaka sorguya çekilecektir." İsra, 17/36
-"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen ve dediklerini kayda geçen bir melek hazır bulunmasın." Kaf, 50/18
-"Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!" Müslim, Mukaddime 5
Bu alanda bize yol gösteren o kadar çok ayet ve hadis var ki, hiç bir mazeret biz bu konuda yaptığımız hatadan dolayı aklayamaz.
Taraf olduklarımızın ilmi yeterlilikleri ve kullandıkları bilgilerin kaynağına bakma ve inceleme sorumlulukları bize aittir.
Savunduğumuz ve reklmanı yaptığımız her baçlığın sorumluluğu da bize aittir. Doğruluğunda mükafatı olduğu gibi yanlışında da hiç hoş olmayan cezası olacaktır.
En doğrusu az konuşmak, doğruluğundan emin olduğumuz alanlarda konuşmak, her duyduğumuza iananmamak, önce onları farklı denetimlerden geçirerek değerlendirmeye almak gerekir. Her konunun uzmanı olmuş kişilerin görüşlerini önemsemek.
Bilim ve ilim özgürlüğü sever. Bu erbabın özgür olanlarını takip etmek de az hata yapmamızı sağlar.
Bilhassa sosyal medya ve televizyonu denetimsiz ve dikkatsiz bir şekilde dinlememek bizi,ailemizi ve toplumumuzu ciddi manada koruyacaktır.
Haydi kolay gelsin cümlenize. Hoş olunuz, Hoşça kalınız, bilgi irfan sahibi olunuz. Allah’a emanet olunuz.
Muhterem Hocam, Allah razı olsun. Allah ilminizi arttırsın, ilmiyle amel etmeyi nasip etsin. Madem konumuz bilgi, aklıma gelen şu güzel vecizeyi paylaşayım: Bilmeyen, bilmediğini bilmeyen ***dır; O’ndan uzak durun, Bilmeyen, bilmediğini bilen cahildir; O’na öğretin, Bilen, bildiğini bilmeyen uykudadır; O’nu uyandırın, Bilen, bildiğini bilen önderdir; O’nu takip edin.