İnsan, insan olarak anılmaya başlandığından beri kendi sınırlarını merak etmektedir. Her fırsatta mevcut sınırlarının dışına çıkıp denemeler yapmaktadır. Her defasında da büyük küçük risk almaktadır. Bu şekilde gözlem ve deneye dayalı tecrübelerini bilgi olarak kayıt altına almaktadır.
Daha sonra elde edilmiş bilgilerin üstüne yeni gözlem ve deneylerle yeni bilgiler ekler, başkalarının bilgileriyle buluşur. Bu ve benzeri faaliyetler neticesinde insanoğlunun bilgisi, görgüsü tecrübesi ve yeniliklerle buluşması devam eder.
İşte insanoğlunun bilgiyle, ilimle ve yeniliklerle ilişkisi bu şekilde devam edegelmiş ve gelecekte de bu sistem aksi bir şekilde gelişim göstermeyecektir.
Bu normal olan bir süreçtir. Bu süreçte insanoğlu hayatta bulabildiklerini kategorize etmiş ve farklı bilim dalları oluşturmuştur. O bilim dalları ise kendi içerisindeki gelişimi de kendi sistemi içerisinde devam ettirmektedir.
Bu çalışmaların önderliğini toplumun çok küçük bir azınlığı yapar. Toplumların çoğunluğu var olana uyum gösterme gayreti içerisindedir. Hatta bu çoğunluktan bir kısım insanlar ise o gelişim konularına uymama konusunda da direnç gösterirler.
Yani bilenin ve bilgi üretenin işi hep zor olmuş ve toplum onlara hiç de iyi davranmamıştır. Hatta tarih bu konulardan bahsederken canından edilen birçok bilim adamının ismini kayıtlara geçirmiştir.
Bu çok tuhaf bir döngü. Kendisi için hizmet üretene, uykusuz kalana, ter dökene, kafa yorana hain ve iş bilmez yaftası vurup cezalandırıyor.
Halbuki yanlışların ve hataların tecrübe ve doğruları üretme gibi bir sonucu da vardır. Birilerinin doğruları diğerine göre yanlış ilan edildiğinde iki fikrin mukayesesi gerçek doğruyu ortaya çıkarır ve ilan edilmiş olur.
Bu durum tarihte böyleyken bugün itibarıyla da değişen bir şey olmadığı gözlemlenmektedir.
Dini konular alanına bakacak olursak durum yine olumlu manada bir fotoğraf vermemektedir. Dinimizin kaynakları ve o kaynakların doğru anlaşılması konularında yapılan çalışmaların birçoğu da bu cezalandırmalardan nasiplenmişlerdir.
Halbuki Rabbimiz insanı yarattı ve donattı. Bu donanımın sağlıklı işlemesi için din başlığı altında kitaplı Peygamberler gönderdi. İnsandan rabbimizin bu sistemine inanması ve uygulaması istendi. Bunu yine her şeyin yaratıcısı, hâkimi ve idarecisi olan Allah istedi.
Allah dünyayı farklı coğrafyalar şeklinde yarattı. Her coğrafyanın insanı bazı farklılıklarla yaşamaya devam etti.
İşte Kuran ve onun ürettiği yaşam felsefesinde bu farklılıklar hoş görülmüş, temel kurallarda değişiklik olmadığı müddetçe yadırganmamışlardır. Bunu Peygamberimizin hayatında da görmekteyiz.
Ne zaman icat edildiğini bilmediğimiz muhafazakarlık denilen davranış şeklini bulundukları toplumlara dominant etkisiyle kendi düşünce ve uygulamalarını dayatmışlardır. Bu gurubun çoğunluğu neyi muhafaza ettiklerini düşünmemişlerdir bile. Maalesef bu durum bütün dünyada ve dinlerde görülmektedir.
Değerli okurlarım, Allah’ın dini her zaman dilimine uyumlu olabilecek bir içeriğe sahiptir. Yoksa Rabbimizin bütün kullarına davranışta adil olmadığı ortaya çıkar ki bu durum daha derin problemlerin doğmasına sebep olur.
Aslında insan için öğrenmenin en büyük dinamiği merak etmektir. Çünkü Rabbimizin fıtrat dediği ilk yazılımına yerleştirdiği kadim bir duygudur. Birçok meleke gibi bu da ilkel bir seviyede hayata başlar. Ama zaman ilerledikçe kendisini geliştiren bir yapıya sahiptir.
İşte insan ve bilgi ilişkisi tam da bu aşamalarda başlıyor. İçine doğduğu ev, ailesinin yaşadığı çevre, okul, arkadaş ortamı gibi insani ve sosyal etkenler çocuğun merak duygusunu tetikler ve de besler.
Mesela bir çocuğun bu saydığım ortamlarında okuma ve yazmaya dair hiçbir aksiyon yoksa o çocuk yaşadığı çevrenin kısır döngüsüne teslim olur. Ortamın içeriği çocuğun gerçeği olmaya başlar. Toplum neyle meşgulse çocukta aşağı yukarı aynı şeylerle meşgul olacaktır.
Ya da bilinçli olan anne baba kendi gerçeğinin farkındaysa ve çocuğunun daha üst kültür seviyesinde hayatını sürdürmesini istemişse eğer işte o zaman çocuğunun hayat çizgisine yeni bir rota verebilir. Mahalle, arkadaş, okul gibi temel noktalarda daha farklı ortamlar belirler ve çocuğunun o kanalda yol almasını sağlar.
Bir insanın çocukluk ve gençlik dönemlerinde en çok etkilendikleri şeyler onun gelecekte temel uğraşısı olmaktadır. İstisnaları tabi ki ayrı değerlendiriyorum. O ailenin bilgiyle beraberliğinde geçmişe göre çok farklı bir güzergahta ilerlemesi kendi ailelerinin hayat kalitesinde insan için var olan bir üst yaşam formuna geçmeleri demektir.
Bir insan için çizdiğim bu profil değişim görüntüsünü bir topluma ya da toplumun büyük bir kesimine yansıdığını hesap edersek işte o toplumun da geleceğe dair üst kültür toplumuna geçtiğini söyleyebilirim.
İşte insanın bilgiyle olan ilişkisinin birkaç yolu ve muhtemel sonuçları. Bu konu çok daha derinlemesine ve daha ilgi çeken sonuçlarına bakarak büyültülebilir. Hatta her biriniz bu alanda düşünce sisteminizi çalıştırıp kendi ufkunuzu genişletebilirsiniz.
Zaten Rabbimizin muradı da bu. Bilgiyi insan için çok gerekli kılmış. Ona ulaşabileceği yolları ve alt yapısını yaratmış, insana da böyle bir hedef koymuştur.
Bu arada ilim sahiplerinin diğerleriyle bir olmadığını da ayrıca vurgulamıştır.
Bilginin zıddı olan cehalet de inancımızda her aşamada yerilmiştir. Cehaleti karanlık, bilgiyi de aydınlık olarak ifade etmiştir.
Bu vesileyle insanın insanlığında şerefli noktalara ulaşabilmesi için bilgiye ve bilgi kaynaklarına ulaşması ve onlarla hayatına devam etme kararı vermesi gerekmektedir. Tabi kararlar uygulanmak için alınmalıdır.
Bir nokta var ki bazı bilgiler insanlığa ve dünyaya zararlıdır. Bilginin hayırlısı her zaman tercihimiz olmalı ki bilgimiz mutluluk üretsin.
Her birinize bilgili ve farkındalıklı hayatlar diliyorum.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, bilgi ile dost olunuz, Allah’a emanet olunuz.