Gün geçmiyor ki gurbetçilerimiz üzerinden yapılan spekülatif haberler artmaya görsün. Bu tip insan kılıklı yaratıkların kişiliklerini tamamlayamamış ve sosyal olarak da bir işe yarayamayan marjinallerden olduğu muhakkaktır. Aklı başında ve ahlaklı bir insanın yapmaması gereken işlerden birisi birilerine ve topluma zarar verecek her türlü söz ve eylemden uzak durmaktır.
Bu yazımda da konunun bir başka yönüne dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bu günlerde 50. Yılına doldurmuş olan bu hikâyenin baş rolündekiler dördüncü kuşağına ulaşmış bulunmaktadırlar. Bu, bir taraftan sevinçli bir haber, diğer taraftan ise mevcut durumu analiz ederken tedirginlik veren birtakım içeriklere sahip olduğu görülmektedir.
Nedir onlar?
-Kültürel yapıları,
-Ana dillerinden uzaklaşmış olmaları,
-Dini hayattan git gide uzaklaşıyor olmaları,
-Anavatanla bağlarının hızla zayıflıyor olmaları.
Bu duruma sebep olan faktörlerin üç ayağı daha çok dile getiriliyor:
1-Ailelerin bu konular üzerine bilinçli ve kaliteli çalışmalar yapamıyor oluşları,
2-Türkiye’ye tatile gittiklerinde çoğunluğun iyi hatıralarla dönememesi.
3-İlk iki maddenin ve diğer bazı sebeplerin oluşması neticesinde yaşadıkları ülkeye daha fazla bağlanmaları.
Aslında yaşadıkları ülkeye bağlanmalarında bir sakınca yok. Hatta iyi bir şey bile diyebiliriz. Neticede ikinci vatanları, hatta 3 ve 4. nesil için birinci vatan bile diyebiliriz. Çünkü burada doğdular, burada okudular ve de okuyorlar. Bir kısmı da burada meslek sahibi oldu ve de çalışıyor. Bir dönem misafir olarak Avrupa’ya gelenler artık kalıcı olma durumuna geldiklerini kabullenmiş durumdalar. İş gücüyle, ticari hayata katkılarıyla, eğitimli nesilleriyle batının önemli bir unsuruna dönüşmüş durumdalar. Sosyal olarak camileri, sivil toplum kuruluşları, yerelde katıldıkları kültürel faaliyetlerle kıta Avrupa’sında gönüllü elçilik ve zorunlu temsil vazifesini icra etmekteler. Bu açıdan baktığımızda Türkçeyle birlikte Almanca ve İngilizceyi ana dili yapan binlerce kişiden oluşan bir neslimizin varlığını bilerek hareket etmeliyiz.
Gurbetteki insanlarımız anavatanda kimsenin rakibi değildir. Aksine gurur kaynağıdır. Milyonlarca kişinin ekonomik durumuna direk ya da in direk katkı sağlamaktalar. Bu durumun kadrini bilmemek düpedüz nankörlüktür. Sosyal medyadaki bazı boş boğaz tiplerin gevezelikleri hem dikkate alınmamalı hem de gerekli makamlar bu şarlatanların icraatlarını kamu güvenliği adına sonlandırmalıdır.
Yeni neslin ayağı Türkiye’den kesilirse söyleyin bana kim mutlu olacak? Onların Türkiye’ye sadece tatil ülkesi ve dedelerinin memleketi olarak bakmaları kimleri sevindirecek?
Avrupa’daki kardeşlerimiz yaşadıkları ülkede huzur ve güven içinde çalışıp yarınlar için daha kaliteli planlar yapmalılar. Yaşadıkları ülkeleri sevmeliler. Eğitim ve kültür seviyelerini yükseltmeliler ki mevcut imkanların en kaliteli olanlarından yararlanabilsinler. Ülkelerini ve de inanç kimliklerini hakkıyla temsil edebilsinler. Bu durum herkesin şartsız bir şekilde mutlu olması gereken en önemli güzelliklerden bir tanesidir. Daha tehlikesini söyleyeyim mi? Bu yaşanan olumsuzlukların neticesinde bundan sonraki 50 yılda ve sonraki yıllarda atalarının inanç, kültür ve dil kodlarından uzaklaşmış nesillerin anavatanlarıyla da bağları kalmadığında nasıl bir sonucun ortaya çıkacağını biraz hayal edelim bakalım. Milyonlarca insanımızın ‘’Dedelerimiz çok eskiden Türkiye’den gelmiş’’ cümlelerini söylediklerine şahit olacak o zamanın muhatapları. Şekillerin, isimlerin, yaşam tarzlarının ve diğer özelliklerin tarihte kaldığına şahit olacaklar o zamanın sosyal bilimcileri. Şu an yeryüzünde bir sebepten dolayı yıllar önce vatanlarını terk edenlerin akıbetlerine dair yeterince belgesel yayınlar basılı ve görsel medya organlarında bulunmaktadır. Neticede her milletin gurbetçileri için sonuç aşağı yukarı aynı olmuştur ve de olacaktır. Türk milletinin anavatanında yaşayan nüfusun anavatan dışındaki soydaşlarıyla ilişkilerinin gerilmesini bekleyen ve oradan beslenen zümrenin profesyonel bir strateji izleyerek ayrışmalarına çalışan iç ve dış mihraklara dikkat edelim.
Bu gurupların en çok sevdikleri insan tipi genel kültürü düşük cahillerdir. Onların aptallaşmış hislerini kullanmayı çok severler ve de isteklerine bu tipler üzerinden ulaşırlar.
Anavatan dışındaki Türklerin anavatanda olan akraba ve arkadaşlarının varlığını unutmayalım. Onların çok daha vatanperver olduklarını da unutmayalım. Onların her gün Anavatanda olup bitenleri heyecanla takip ettiklerini, üzüntülü olaylarda üzüldüklerini, sevinçli olaylarda sevindiklerini unutmayalım. Vatanseverliklerinde şahsi menfaat minimum düzeydedir. Bulundukları ülkelerde sivil toplum dernekleri kurup binlerce dini ve kültürel faaliyetlerin icrasını sırf Türk ve Müslüman kalmak için yapmaktadırlar.
En büyük tehlikeleri ise asimilasyondur. Bugün dinleri değişmese de eski Osmanlı idaresindeki bölgelerde kalan Anadolu kökenli Türklerin hallerini biliyoruz. Libya’da, Mısır’da, Filistin’de, Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de, Balkanlarda, Kırım’da, Kafkaslarda ve diğer bölgelerde bir şekilde Müslüman kalmışlar ama çoğunluğu ana dillerini ve öz kültürlerini unutmuşlar. Yaşadıkları toplumun içerisinde bir şekilde erimişler. En büyük avantajları Müslüman kalmaları. Ya dinlerini de kaybetselerdi? Dil, Din, kültür gibi değerleri yok olan toplumların hiçbir yere ait olmayan kimliksiz bir kalabalığa dönüşür. Asimile olmanın en büyük tehlikesi de budur. Bana bir şey olmaz diyenlerin derin bir uyumsuzluk ve mutsuzluk yaşadığı bilinmektedir. Aynı zamanda yurt dışında anavatanını seven insanların varlığı ülkemiz için maddi ve manevi bir güçtür. Bunu fark edemeyen şuursuzların nasıl bir zarar ürettiklerini birileri onlara anlayacakları bir dilde anlatmalıdır. Geleceğin Avrupa’sının eğitimli Türklerinin ülke yönetiminin her kademesinde yer alması kaçınılmazdır. Böyle bir durumun her açıdan ürettiği fayda ve avantajları anlamamak affedersiniz ama düpedüz ahmaklıktır.
Bu üst seviyedeki katkı ve üretkenlik, kendilerinin yetişmelerine vesile olan ikinci vatanlarına da bir teşekkür mahiyetinde bir katkının yanı sıra, yansıtılan böyle bir fotoğrafın da ülkenin tamamını temsil ettiği gerçeğini gösterecektir. Her açıdan ülkemizin dününde fayda üretmiş, bu gününde de fayda üretmeye devam eden ve yarınlarda daha yüksek fayda üretmeleri muhtemel olan Avrupa’daki ve bütün dünyadaki parçalarımızı cahilce ve kısır çekişmelere kurban etmeyelim. Hakikaten Batı Avrupa Türkleri dediğimiz bu önemli kitle üzerinde oynanan her türlü oyuna karşı vatansever kardeşlerimiz dikkatli olmalıdır. Bu işin bizden başka kaybedeni de kazananı da yoktur. Biz kaybettiğimizde sadece biz kaybetmiyoruz. Aksine bu tezgâhı kuranların hanesine bir kazanç olarak yazılıyor. O halde neden kaybeden davranışları büyütelim ki? Elbette hatalı davranış ve konuşmalar olacaktır. Her türlü eğitimini tamamlamış mükemmel ailelerden oluşan bir toplum değiliz. Gurbetteki parçalarımızı eleştirenlerin Nobel ödüllü bilim insanları gurubu görüntüsünü verdikleri de söylenemez. Sokak çapulcularına daha çok benzemektedirler. Bu tiplerin önce kişisel gelişimlerini tamamlaması gerekir. Çünkü prematüre doğumların kalıcı arızaları kaçınılmazdır. O arızaları önlemenin yolu küvezde tutulmaları, tedavilerinin ve beslenmelerinin kontrollü yapılması mecburidir. Türk toplumunun medeniyet otobüsünden ineli çok olduğunu da söyleyebiliriz. Ama hala o otobüsten bilet almak için de uğraşıyoruz. Çünkü tarihte olumlu manada izler bırakan bir ecdadımız var ve biz onları tanıyoruz. Yani bizim medeniyet konusunda altyapımız güçlü. Sadece üzerimizdeki cehalet denilen kiri pası attığımızda işin çoğu hallolmuş olacak.
Lütfen bu olaylara bu çerçeveden bakalım. Ucuz propagandalarla telafisi güç faturalar ödemeyelim. Bizi sevmeyenlerin emellerine yağlı ballı hizmetler üretmeyelim. Her açıdan inancımızın ahlak kurallarına ve binlerce yıllık kadim töremize uygun hareket edelim ki bizden sonrakilere huzur dolu bir geçmiş ve umut dolu bir gelecek bırakmış olalım. Aksi durumda bir daha belirtmeliyim ki aptallık uğruna milyonları feda ettiğimizi tarih utançla yazacaktır.
Bu vesile ile hoş olalım, hoşça kalalım, akılla hareket edelim, Allah’a emanet olalım.