Geçen hafta iki konuyu beraber yazmak istemiştim ama sayfam birine bile az geldi. Ben de ikinci konuyu bu haftaya ertelemiştim. Şimdi sıra Zekât konusunda.
Zekât kelime olarak temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak anlamına gelir. Veren kimseyi cimrilikten, kirlerinden ve günahlardan temizlediği ve malında berekete vesile olduğu inancıyla kelime manası ile dinî manası arasında bir bağ kurulur.
Medine döneminde Farz olduğunu biliyoruz. Toplumun gelir seviyesindeki farklılıklardan dolayı yokluk ve yoksunluk katmanındaki insanların hayatını olumlu manada merkeze doğru çekmek amacını gütmektedir.
İslam’ın bu konudaki temel dayanak noktalarından birisi Bakara Suresinin 3. Ayetinde bulunmaktadır. "(Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayra (muhtaçların ihtiyaçlarına) harcarlar" (Bakara (2) 3. ayet)
Bu konuda onlarca ayeti bulmak birkaç dakikamızı almaktadır. Ayrıca Peygamberimizin canlı ve insanca uygulamaları da bizlere her zaman pratik bir eğiticilik içeriği taşımaktadır ve o Hadislere ulaşmak hiç de zor değildir.
Her toplumda bilinir ki yoksulluk ve çaresizlik insan için içinde bir sürü tehlikeli seçeneklerin dayanak noktasıdır. Yokluk ve imkansızlıkta insan psikolojisi hiç de normal çalışmaz. Büyük çoğunluk iyilik, güzellik ve hoşgörü iklimini terk etmekte zerre tereddüt etmez.
Din, kültür ve toplumsal kurallar insanı biraz dizginlese de bu hal uzun süre sürdürülebilir bir durum değildir.
Toplumun varlıklı gurubunun bu kitle için yapmak zorunda olduğu ilk vazife Zekât olarak İslami literatürde kendisine yer bulur.
Zekâtın toplumun kısıtlı imkanlara sahip kitlesine verdiği maddi desteğin yanında çok büyük manevi destek katkısı sunmaktadır. Bu kesimin huzur isimli yüz güldüren vitamin katkısının maddi değeri ölçülemez.
Zekât almayı hak kazanan kesimin Zekât veren kişiler hakkında iyi duygular beslemesi, müteşekkir bir insana dönüşmesi toplumun güven ve emniyet kalitesini ve seviyesini artırmaktadır.
Bütün olumlu katkılarının zıddı durumlarda olumsuza dönmesi konusu ise hiç de uzak ihtimal olmayacaktır. Çünkü insanın en temel yaşam ihtiyaçları tartışma götürmez bir gerçektir ve insan bir şekilde onlara ulaşacaktır.
Bir zamanlar yaptığım bir çalışmada ortaya çıkan gerçek beni o kadar heyecanlandırmıştı ki bu psikolojimi tam olarak ifade eden kelimeyi hiçbir zaman bulamadım.
Şöyle bir sonuç çıkmıştı: ülkemizdeki Gayrı Safi Milli hasılanın tamamının zekatının sahipleri tarafından ibadet niyetiyle ödediğini hesap etmiştim.
Ramazan ayında Farz olan Fitre ödemesini de bütün nüfusun ödediğini de hesap ettim.
Bizim kadim inanç ve kültür dünyamızın temel dinamiklerinden olan Sadaka ödemelerini de aile başı bütçelerden makul miktarları da hesap ettiğimde ortaya çıkan rakam yıl sonu itibarıyla sonuca etki edecek bir güce ulaşmıştı.
Bu rakamın, Kuranda bildiren Zekât verilebilecek yedi gurup insana bu günün şartlarını göz önünde bulundurarak ödendiğini hesap ettim. Sonuç olarak beşinci yılın sonunda ülkemizde asgari ücretle çalışan insanın kalmaması gerektiği ortaya çıkmıştı.
Bu hesabı bir ekonomistin, bir sosyal bilimcinin, bir İslam Fıkıh uzmanının ve adil bir uygulama merkezinin beraber çalıştığını da hesap edersek benim gibi acemi bir kişinin daha etkili sonuçlar bulması pek muhtemeldir.
Tabi ki bu dediklerim ideal bir İslam toplumunda bireylerin bu davranışlarının Allah’ın emri olduğu ve bir ibadet bilinciyle yaptığını hesaplayarak yazmıştım. Çünkü Zekât diğer ibadetler gibi bireyin kendi rızası ve teşebbüsü ile olmalıdır.
Bu konuda en çok sorulan sorulardan birisi de zekât ve vergi konusudur. Aynı mıdır? Ayrı mıdır? Benzeşen ve ayrışan noktaları nelerdir? Konuyu biraz araştırdığımda özetle şu bilgilere ulaştım:
Zekât ile vergi, üretimden alınmaları bakımından, birbirine benzeseler bile; vergi, tüketimden de alındığı için, onun "devletin üretimden aldığı pay" sıfatı bir teoriden öteye geçemez. Çünkü satış vergisi, muamele vergisi, katma değer vergisi, işletme vergisi... gibi vergiler, tüketimden alınmaktadırlar.
Vergi ile zekâtın devlet tarafından, karşılıksız olarak, cebren alınıp toplumun yararına harcanmaları, bunların benzer yönleridir. İsimleri ile bu isimlerin taşıdıkları mana; mahiyet ve düzenlenmeleri, matrah ve miktarları, sarf yerleri ve devlet ile alâkaları bakımından, zekât ile vergi birbirinden farklıdırlar.
Bu konudaki kilit disiplin Adaletli bir dağılımın olup olmadığı ki devlet çarkında bu disiplinin bir ibadet ruhuyla yapılabilmesinin neredeyse mümkün olmadığı sonucuna ulaşılıyor.
Son kısımda Zekat verenlerin uyması gereken kriterler konusunda Ayetlerin projeksiyonunda yazılmış güzel bir paragraf buldum. Onu yazarak yazıyı bitireyim.
1. Müslüman zekâtını sadece Allah rızası için verir, bu görevi başa kakmadan ve eza vermeden yerine getirir (Bakara 2/261-265).
2. Müslüman mükellef zekâtını temiz ve helâl kazancından, malının iyi cinsinden öder (Bakara 2/267).
3. Hanefîler’e göre zekâtın, alanın onurunun zedelenmemesi ve gösteriş şüphesinden korunması için gizlice verilmesi daha iyidir (Bakara 2/271). Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise diğer insanları da bu ibadete teşvik için zekât açıktan verilmelidir. Her iki görüş de içerisinde ahlak ve ibadet dengesi taşır.
4. İbadetlerin vaktinde edası efdal olup mazeret bulunmadıkça zekâtın ödemesi geciktirilmemelidir.
5. Zekât mükellefi zekâta en ehil ve hak sahibi olanı araştırır (Bakara 2/273).
6. Zekâtın öncelikle kendilerine zekât verilebilecek akrabaya ödenmesi, daha sonra diğer yakınlara, komşulara ve çevreye verilmesi efdal görülmüştür.
7. Zekât dağıtımında malın bulunduğu/kazanıldığı yerdeki fakirlere öncelik tanınır.
8. Zekât veren kişinin fakire verdiğinin zekât olduğunu bildirmemesi daha iyidir. Zekâtın bizzat mükellef tarafından verilmesi şart olmayıp vekil veya kurumlar aracılığıyla da ödenebilir.
Daha geniş bilgi için https://islamansiklopedisi.org.tr/zekat , http://www.enfal.de/oe31.htm adreslerine başvurmanızı tavsiye ederim.
Huzur dolu, mutlu ve güvenli bir toplum isteğimizi dualarımıza katalım, Hoş Olalım, Hoşça Kalalım, Allah’a emanet yaşayalım.
Muhterem Hocam Allah razı olsun. Siz de böyle güzel yazılarla muhtaçlara "ilminizin zekâtını" veriyorsunuz. Allah ilminizi arttırsın, ilmiyle âmil o*** kullarından eylesin.