Yüzyıllardır insanlar geleceğe yatırım yaptılar. Aldılar, sattılar, biriktirdiler.
Peki ne oldu? Ben söyleyeyim.
Hiçbir şeysiz göçtüler.
6 Şubat depremi bana zaten bildiğim bu gerçeği çok acı bir yolla hatırlattı.
Çalışıyorduk, çabalıyorduk, belki sevdiklerimizi ihmal ediyor ya da sürekli bir şeyleri kaçırıyorduk. Her şeyi erteliyor veya daha az önemsiyorduk.
Ne içindi?
Saniyeler içinde sahip olduğumuz, biriktirdiğimiz her şeyi kaybedebilecekken kendimizden ve sevdiklerimizden niye yıllarımızı çalıyorduk?
Hiç. Hiçliğe hiç ile gitmek için.
Geleceğe odaklı yaşamaya ta çocukluktan o kadar alışmışız ki bunları sorgulamak için bile başımıza böyle bir şeyin gelmesi gerekiyormuş. Ha bunlar başımıza biz anda yaşayalım diye gelmemiştir orası ayrı.
Ama insan sorguluyor, sorgulasın, sorgulamalı…
Çocuklarımıza ‘an’da yaşamayı öğretmeliyiz. Zihinlerinden çıkarabildiğimiz kadar gelecek kaygısını çıkarmalıyız. Bu demek değil ki kimse hiçbir şeyi umursamasın. ‘An’da yaşamak, hiçbir şeyi umursamamak, zamanın sürekliliği içinde kaybolup gitmek demek değildir. Aksine, zamanın her anı içinde var olmak demektir. Anların içini doldurup, dolu dolu yaşamaktır. Sevdiklerimize sarılmaktır mesela, onlara sevdiğimizi söylemektir. Bilemeyeceğiz, belki o son sarılışımızdır. Aynı yüz binlerce insanın 6 Şubat’ta sevdiğine son kez sarılışını bilemediği gibi…
‘An’da yaşamak, bir karardır. Bu kararı önce kendimiz, sonra sevdiklerimiz için vermemiz gerekir. Bunun için geçmiş ve gelecekle olan bağlarımızı zayıflatmalı ve şimdiki ’an’a sıkıca tutunmalıyız.
Sonra değil, şimdi.
Yarın değil, bugün.
Hayat bunu daha kaç yolla bize anlatmaya çalışsın?
nasil da icten samimi bir yazi.. keske hep hatirlayabilsek..
Koşturmacanın içinde kendimizi kaybettiğimiz için unuttuğumuz arada açıp okumalık bir yazı olmuş. Yazıya bayıldım.