Opiyat bağımlılığı, çoğunlukla madde kullanımıyla ilgili suçlarla (madde bulundurma ya da alışverişine aracılık etme, dolandırıcılık, düzmecilik, hırsızlık, soygun gibi) ilinti gösterir. Bu kişilerde boşanma, işsizlik ya da işinde süreğenlik sağlayamama sık görülür.
Bir opiyatı ilk kez kullanan birçok kişide, öforiden çok disfori görülür, bulantı ve kusma ortaya çıkabilir. Opiyat bağımlılığı olan kişilerde distimik bozukluğun ya da majör depresif bozukluğun belirti ve süre tanı ölçütlerini karşılayan belirtiler görülebilir. Özellikle yoksunluk döneminde olmak üzere, uykusuzluk sık görülür. Bu kişilerde, genel topluma göre antisosyal kişilik bozukluğuyla çok daha sık karşılaşılır. Artmış sıklıkta travma sonrası stres bozukluğu da görülür. Çocuklukta ve ergenlikte davranım bozukluğu öyküsünün olması yatkınlaştırıcı bir etkendir.
Opiyat yoksunluğunun başlıca özelliği, uzun bir süre, aşırı ölçülerde opiyat kullanılmasından sonra, bu maddenin bırakılmasının (ya da azaltılmasının) ardından özgül bir yoksunluk sendromunun ortaya çıkmasıdır.
Bir süre opiyat kullanılmış olmasından sonra bir opiyat antagonistinin (nalokson ya da naltrekson gibi) uygulanması ile de yoksunluk sendromuna neden olunabilir.
Opiyat yoksunluğu, akut agonist etkilerin tersi birtakım belirti ve bulgularla belirlidir. Bunlardan ilki öznel birtakım belirtilerdir ve bunaltı, yerinde duramama, çoğu zaman sırtta ve bacaklarda yerleşik, sızlamsı bir duygu gibi yakınmalardan oluşur.
Bu belirtilere opiyat elde etme isteği (içinin gitmesi) ve madde arama davranışının yanı sıra sinirlilik ve ağrıya artmış duyarlılık eşlik eder.
Opiyat yoksunluğu tanısının konabilmesi için aşağıdakilerden en az üçünün bulunması gerekir:
• Disforik duygudurum,
• bulantı ya da kusma, kaslarda sızı,
• gözyaşı dökme ya da burun akıntısının olması,
• pupillerde genişleme, piloereksiyon ya da terleme,
• diyare,
• esneme,
• ateş,
• uykusuzluk.
Piloereksiyon ve ateş, daha ağır yoksunluk durumlarında ortaya çıkar ve genelde klinikte görülen bulgular değildir, çünkü opiyat bağımlılığı olan kişiler genellikle yoksunlukları bu düzeye gelmeden, bu maddeleri elde ederler.
Eroin gibi kısa etki süreli maddelere bağımlı olan çoğu kişide yoksunluk belirtileri, son dozun alınmasından sonraki 6-12 saat içinde başlar.
Metadon gibi daha uzun etki süreli maddelere bağımlı olan kişilerde ise geçmesi gereken süre iki-dört gün olabilir.
Eroin gibi kısa etki süreli bir opiyatın akut yoksunluk belirtileri genellikle bir-üç günde doruğa ulaşır ve beş-yedi günlük bir süre içinde giderek yatışır.
Daha kronik belirtileri arasında anksiyete, disfori, anhedoni, uykusuzluk ve maddeye içinin geçmesi gibi belirtiler vardır. Opiyat bağımlılığı olan kişilerin neredeyse hepsinin fizyolojik bir bağımlılığı vardır.
Laboratuvar bulguları
Opiyat bağımlılığı olan kişilerde, opiyat maddeleri için idrar toksikoloji incelemeleri çoğu kez "pozitif" çıkar.
Çoğu opiyatlar için idrar incelemeleri, son alımdan 12-36 saat sonrasına dek "pozitif" olmayı sürdürür. Daha uzun etki süreli opiyatlar (metadon gibi), idrarda günlerce saptanabilir. Intravenöz kullananların % 80-90'ında hepatit A, B ve C için tarama incelemeleri "pozitif" çıkar.
Fizik muayene bulguları ve eşlik eden genel tıbbi durumlar Akut ve kronik opiyat kullanımı vücut salgılarında azalmaya yol açar. Bunun sonucu olarak ağız ve burun kuruluğu, gastrointestinal etkinlikte yavaşlama ve konstipasyon olur.
Pupillerin daralması sonucu görme keskinliği bozulabilir.
Opiyatları intravenöz kullananların üst ekstremitelerinin alt bölümlerindeki venlerde skleroz ve delik izleri görülür. Kimi zaman venler öyle skleroze olur ki, periferik ödem gelişir ve bu kişiler bacak, boyun ya da kasık yenlerine yönelirler. Bu venlere ulaşılamayınca ya da bu venler de artık kullanılabilir olmayınca, doğrudan subkutan dokuya enjekte ederler. Bunun sonucu olarak sellülit, apseler ve iyileşmiş deri lezyonlarının yuvarlak görünümlü skarları ortaya çıkar.
Intravenöz kullananlarda hepatit, HIV enfeksiyonları ve tüberküloz önemli birer sorundur.
Eroini ya da diğer opiyatları burundan çekerek alanlarda, burun mukozasında tırmalanma ve kimi zaman buna eşlik eden nazal septumda delinme olur.
Ayrıca cinsel işlev bozuklukları da görülebilir. Opiyat bağımlılığı olanlarda ölüm oranı yılda % 1.5-2 arasında değişmektedir.
Ölümler daha çok aşırı dozda almalardan, kazalardan, yaralanmalardan, AIDS'den ve diğer hastalıkların getirdiği sonuçlardan kaynaklanır.
Opiyat bağımlılığı olan annelerden doğan çocukların yaklaşık yarısında fizyolojik bağımlılık gelişmiş olabilir. Bu durum da, tıbbi tedaviyi gerektiren ağır bir yoksunluk sendromuna neden olabilir.
Ne sıklıkta görülür?
Kadın-erkek oranı, eroin dışındaki opiyatlar (reçeteyle alınabilenler) için 1:1.5, eroin için 3'tür. Yaşın ilerlemesiyle birlikte görülme sıklığında bir azalma olur.
Genelde 40 yaşından sonra, olgunlaşmayla birlikte bir düzelme eğilimi gösterirler.
Nasıl bir gidişatı vardır?
Opiyat kullanımına eşlik eden sorunlar, ilk kez ergenlik yıllarının sonlarında ya da 20'li yaşların başlarında görülür. Bir kez bağımlılık gelişirse, arada kısa yoksunluk dönemleri olsa da, bu yıllarca sürebilir.
Depreşme sık görülür. Ancak depreşmeler olsa da, ölüm oranlarının yılda % 2 gibi yüksek oranlarda olduğu bilinse de, opiyat bağımlılığı olan kişilerin % 20-30'u bu maddeleri uzun süreli olarak bırakmayı başarır.