Alçaklığın böylesi?.. Hiç bu kadar alçalmamıştık! Söylemeye dilimiz varmıyor...
Ah ahh nasıl söylesek bilmem ki? Kalemler dil olsa söyleyemez, diller kalem olsa yazamaz bu rezilliği. İngiltere Büyükelçisi desem bir şey anlaşılmaz. En iyi mi okuyun...
Meşrutiyet ikinci kez ilan edilmişti. Sözde hürriyet taraftarı İttihatçıların içindeki Jöntürkler, tımarhane kaçıkları gibi sevinç gösterileri yapıyor, çılgınca eğleniyorlardı... Devletin yıkılması adım adım gerçekleşip, hazin sona doğru yaklaşılırken bunlar neyin kutlamasını yapıyorlardı acaba? Tam bir "celladına aşık olma" ve "kasabın bıçağını yalayan öküz" durumu vardı ortada ya neyse!..
Bu gösterilerin en akla ziyan olanı İngiltere Büyükelçisi’nin Londra’dan İstanbul’a gelişi sırasında gerçekleşti. Tarih 31 Temmuz 1908. İngiliz elçisi Gerard Lowther’ı Sirkeci Garı’nda beş bin kişilik coşkun bir kalabalık karşıladı... Durun daha bitmedi! Gazeteci ve aydınların başını çektiği bu kalabalık o kadar heyecana kapılmıştı ki tören sonunda heyecanlı gençlerden bir kısmı, İngiliz elçisinin bindiği at arabasının koşumlarını çözerek atların yerine kendileri geçtiler!..
Bu durumu Ahmet İhsan Tokgöz hatıralarında şöyle anlatır:
"Arabayı çeken Jöntürkler'in arasındaydım... İngiliz sefiri Lowther şehrimize geldiği zaman Sirkeci istasyonunu baştanbaşa doldurmuştuk. Büyükelçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Nihayet coşkun gençler, büyükelçinin arabasını çeken atları söküp, (bugünkü) İstiklal Caddesi boyunca elçilik binasına kadar arabayı kendileri çektiler. Bunu yazmakta ki maksadım, o dönem Türk aydınlarının siyasî meylini ve düşüncesini/İngiliz hayranlığını belirtmek içindir.”
Hiç beklemediği bu olay karşısında İngiliz büyükelçisi Lowther neye uğradığını şaşırmış, aynı gün Londra’ya çektiği telgrafta İstanbul'da çok iyi karşılandığını belirterek, arabasını çeken Jöntürkler’i; “Politik tecrübeden yoksun, aralarında birlik bulunmayan çocuklar topluluğu” diye tasvir etmişti. Yani İngiliz sefir kısaca; "İşlem tamam!" demişti...
Ya işte böyle dostlar! İngiliz sefirin araba direklerine yapışıp at gibi çektiler içimizdeki İngiliz muhipleri... İngilizin arabasına at olanlarla bir asırlık kavgamız derken boşuna konuşmuyoruz. Yüzyıl öncenin İngiliz hayranları bugün de köleliğin sürmesi için varlık gösteriyorlar. Ve o kadar içimizdeler ki bizden görünüp tasmalarını takınıp-yularlarını teslim ettikleri Batı'ya gönülden, hatta göbekten bağlılar.
Dünün İngiliz muhipleri bugün de var. At arabalarına at olsalardı sadece, sırtlarına vurulmuş semerleri ile eşek olarak kalsalardı keşke! Rıza Nur hatıratında der ki; “Abdülhamid düşmanlığı gözlerimizi o kadar kör etmişti ki, Mekteb-i Tıbbiye’ye İngiliz bayrağı çekecek kadar alçalmıştık.”
Allah kimsenin şahsi düşmanlığını memleket düşmanlığına dönüştürmesin!
Batılılarca 'hasta adam' olarak görülen Osmanlı'nın çöküşü için çalışan müstemlekeci Jöntürkler! Her fırsatta Devlet-i Âli ve Padişahı Avrupa'ya şikayet eden bu yağmacıların İngiltere aşkı işte böyle tezahür etmişti... Kurtuluşu, hür ve medeni İngiltere’nin yanında olmak zanneden sözde hürriyetçilerdi bunlar..!
Sonra da dönüp, başta Vahidettin olmak üzere birçok Osmanlı Sultanını bize "İngiliz hayranı" ve "Vatan haini" olarak tanıttılar...