Geçenlerde kısa bir hikâyeye denk geldim. Öyle böyle değil, düşündüren cinsten.
Zamanın birinde adamın biri, 10 metre uzaklıktaki ipi iğne deliğinden geçirme beceresine güvenerek padişahın huzuruna çıkıyor. Yeteneğinde usta olan adama ilk bakışta kimse inanmıyor tabi. Bunun üzerine adam söylediği gibi 10 metreden ipi iğneye geçiriyor. Gözlerine inanamayan padişah ve etrafındakiler aynı şekilde iğneden ipi tekrar tekrar geçirmesini istiyorlar ve adam her defasında başarılı oluyor. Padişah, adama ne zamandan beri bu işi yaptığını sorunca, adam, 20 yıldır bu işe gönül verdiğini ve artık gözü kapalı yapabildiğini söylüyor. Bunu duyan padişah, hemen vezirine, “Bu adama 40 altın verin, 40 da değnek vurun!” diye emir veriyor. Altına sevinip, değneğe üzülen adam şaşkın. Bir kusur işlediğini düşünerek padişaha 40 sopayı nasıl hak ettiğini soruyor.
Padişahın cevabı; “10 metreden iğneye iplik geçirmek elbette çok zor bir iştir. Sana 40 altını bu zor işi başardığın için veriyorum. 40 sopaya gelince… İplik iğnenin deliğinden geçse ne olur, geçmese ne olur. İnsanlığa bir faydan var mı senin, koca 20 yılı boş işlerle uğraşarak geçirmişsin. 40 sopayı fazlasıyla hak ettin!” oluyor. Aslında padişah öyle bir cevap veriyor ki, bugünün şartlarında bile 40 sopayı sorgulatıyor. Adeta, kendi hayatımızda bunca yıl ne yaptığımızı, nelere önem verip, hangi yeteneklerimizi geliştiğimizi, kime ne fayda sağladığımızı, kimin yarasına merhem olduğumuzu sorgulatıyor.
Günümüzde yetenekler, iş dünyasının içinde harmanlanan, karşılığı beklenen, belli bir amacı olan ve hedefin parayla ölçüldüğü bir düzenek haline gelmiş. Öyle ki eskiden yetenekleriyle anılan insanlar bunu lakap olarak kullanır ve o adla anılarak geleceğe taşınırdı.
Şimdi öyle mi? En ufak bir yeteneğin varsa bunu nasıl paraya çeviririm anlayışıyla hareket ediyoruz. Hatta yeteneksizliğimizi parayla ölçüyoruz. Bırakın insanlığa fayda sağlamayı, kendi kendimizle çıkar ilişkisi doğuran, doğuştan ya da öğrenilerek elde edilen sonradan kazanılmış yeteneklerimizle ticari bir mevzunun parçası haline geliyoruz.
Öğrenmeyi heves ettiğimiz, sonunda profesyonel bir kazanç kapısına varmayı hak ediyor mu ona bakıyor, insanlığa faydadan ziyade, gelecek kaygısının önüne geçecek imkânlar yaratılmak üzere adımlar atıyoruz. Zamanında böyle boş işlerle uğraşanların yeteneği doğrultusunda çabası ve sabrı bir nebze takdiri görse de, belli ki faydasız uğraşların karşılığını da akıllı yöneticilerin bakış açısından alıyorlarmış. Çünkü insanlık adına çalışan, gece gündüz bir işe yaramanın, faydalı olmanın peşinden koşanların varlığı, boş işlerle uğraşanlarla ayırt edilebilir durumdaymış. Bir zamanlar boş gelip şimdi göz boyayan her şeyin para etmesi; gelecek için çabalayıp, insanlık adına büyük uğraşlarla meşgul olan bilim insanlarının hak ettiği takdirden mahrum kalmasını hatta bu sebeple görünür olmak adına boş işlerle uğraşmaya bile razı olmasını çok net bir şekilde açıklıyor.