27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden dün itibariyle tam 61 yıl geçti. Millet iradesine, Türk demokrasi anlayışına kara bir leke olarak yapışan, milletin vicdanında derin yaralar açan bu darbe maalesef ki gelecek diğer darbelerin de önünü açar vaziyette tarihte yerini almıştır.
Ülkemiz Cumhuriyet rejimiyle yönetilen, halkın oylarıyla, demokratik hakların temsilinde en güzel yönetim şekline sahip. Buna rağmen takvimler 1960 yılını gösterdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti henüz 37 yaşında genç, dinamik ve demokratik ilkelerle yönetilen bir devlet olmasına rağmen, demokrasiye en büyük darbeyi yapanların moderatörlüğünde ülkemize darbe yapılmış, ordu yönetime el koymuş ve Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan idam edilmişti.
***
Demokrat Parti, 7 Ocak 1946'da kurulduktan 4 yıl sonra, 14 Mayıs 1950 seçiminde 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren, 7 partinin katıldığı seçimde yüzde 53 oy ve 416 milletvekiliyle çok partili seçimle iktidarı kazanmış ilk Türk siyasi partisi olarak büyük önem taşımaktadır. DP, 14 Mayıs 1950 ve 2 Mayıs 1954 seçimleri kazanıp 10 yıl iktidarda kalmıştır. Fakat bugün de olduğu gibi vesayetçi anlayış, milli iradeyi yok sayarak iktidara karşı darbe planını hayata geçirmiş ve bir ülkeye yapılabilecek en kötü vaziyeti sergilemiştir.
Ülke dış mihraplarca baskı içinde rejime zorlanırken maalesef ki ordu yönetime el koyarak, ülke düşmanlarını sevindirmiş, milletimiz birlik beraberlik duygusuyla hareket edememiş ve muhalif güçlerin etkisi altında ezilmiştir.
Son zamanlarda hepimizin yakından şahit olduğu 15 Temmuz darbesine karşı halkın güçlü iradesi ve milletin yüksek sesiyle darbe piyasasının her daim olacağı ama buna artık izin vermeyen bir milletin varlığı ön plana çıkmıştır.
16 Eylül 1961'de Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın ve 17 Eylül 1961'de de Başbakan Adnan Menderes’in İmralı Adası’ndaki idamı tüm dünyada Türk Demokrasi anlayışını yerle bir ettiği gibi, o gün idam edilenin milli irade olduğu da ne yazık ki yıllar sonra anlaşılmıştır.
Darbe sevicilerin hain planlarıyla her yönden geriye giden Türkiye Cumhuriyeti, darbelerin ülke gelişimini nasıl etkilediğini, halkı hiçe sayan yaklaşımın millet iradesi olmazsa demokrasinin de olmayacağı, bugün beni yok edenin yarın seni yok edeceğinin net kanıtı haline gelmiştir.
Millet vicdanını sızlatan ve kara bir leke olarak tanımlanan bu acı olaylar zincirini bir nebze de olsa aydınlatmak için TBMM harekete geçmiş,11 Nisan 1990 yılında kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun itibarları iade edilmiştir. Naaşları aynı yıl, aynı kanunla İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul ‘da yaptırılan anıt mezara alınmıştır.
592 kişinin yargılandığı ve bu yargılamaların sonunda millet iradesiyle seçilen bir ülkenin başbakanının ve bakanlarının idamına karar verilen Marmara'daki Yassıada; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli tarafından demokrasinin ve tam bağımsızlığın sembolü, millet iradesinin özgürlüğü ve üstünlüğüyle 27 Mayıs 2020’de Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak açıldı.
61 yıl sonra bile hala kirli ittifakların acizliğiyle hain planlar peşinde koşanlara tek bir diyeceğim var; Milletimiz bundan 61 yıl önce de darbenin karşısındaydı, şimdi de. Tek fark, o zaman sesi çıkmayan, bastırılan mazlumların şimdi sesi çıkar, yeri göğü inleten adımları dünyayı yerinden oynatır hale geldi.
Türkiye üzerinde kirli oyunları olan Dünya ülkeleri de, içimizdeki hainler de gördü; 7’den 70’e herkesin bu vatan topraklarına ve milli iradeye nasıl sahip çıktığını. Bundan sonra en ufak bir hain plan, darbe düşüncesine dahi tahammülü olmayan bu vatanın öz evlatları, ardında sağlam bir nesil bırakacağına emin.