Geçtiğimiz yıl pandemi sebebiyle; esnafı, memuru, sağlıkçısı, çalışanı, yaşlısı, hastası derken ne çektiğini çok iyi bilir Antalya halkı. Bu sene de aynı terane. ‘Tarih tekerrürden ibaret’ i yaşamak için çok kısa bir zaman diliminde olmamız ne acı.
Farkında mısınız, yaz mevsiminin sonlarına doğru yeniden hortlayan Covid belasıyla baş başa kaldık.
Sadece etrafımda, on aileden daha fazlası karantinada. Ailede testi pozitif çıkan kişi ve evde varsa küçük çocuklar karantinaya alınıyor. Buraya kadar normal. Komik olan ailede bulunan diğeryetişkinlerde belirti yoksa işine gücüne devam ediyorve akşam karantinadaki ailesiyle bir araya geliyor. Peki, söyler misiniz bana, Sağlık Bakanlığı nasıl oluyor da karantinaya aldığı aile bireylerinden birini serbest bırakıp, diğerlerini bir hafta evde tutuyor? Hem de karantinaya alınmaması için test bile yapılmamışken, negatif sonuçtan emin olunmamışken?
Eve sürekli girip çıkan kişi, taşıyıcı olamaz mı? Yoksa artık ortalığı karıştıracak bir pandemi vakası yok da insanların birçoğu yaz gribini Covid adı altında mı geçiriyor?
Antalya’da şu deli sıcaklarda evinden barkından çıkmayıp, evinin bahçesinde, sitenin kamelyasında günlerini geçiren, iş yeri eve yakın olup da çarşıya pazara çıkmayan fark etmemiş olabilir ama Antalya kalabalığı mevsim normallerinin oldukça üstünde. Tarife aşım ödemeleri gibi her milletten insanın doluştuğu, plansız göç politikasının getirisi, turist dahi diyemediğimiz, memlekette yerleşik düzene geçen on binlerce insan var. Öyle ki bu insanları ancak çarşıya çıktığınızda, Antalya’nın bir ucundan bir ucunu dolaşan toplu taşımalara bindiğinizde ya da apartmanınıza daha dilinizi bile bilmeyen selamsız komşularınız taşındığında anlayabiliyorsunuz. Bu insanların nasıl rahat tavırları olduğunu da ancak o zaman fark ediyorsunuz. Toplu taşımalarda avazları çıktığı kadar yüksek sesle konuşuyor, yediklerini içtiklerini ağızlarından sağa sola sıçrata sıçrata üzerinize dahi dökebiliyorlar. Her tür bakterinin çoğalıp, bulaş olabileceği sıcak ortamda ne Covid akıllarına geliyor ne de başka hastalıklar. İçlerinde mutlaka milletlerarası saygıyı düstur edinmiş insanlar var ancak geneline bakacak olursak rahatlıktan yayım yayım yayılıyorlar.
‘Turist gitti, hastalığı bize kaldı’
Geçen sene turistlere tanınan serbestlik nedeniyle pandeminin daha hızlı yayıldığını ve onlargittikten sonra bu salgınla Antalyalının uğraştığını hepimiz hatırlıyoruz.
Bu sene öyle olmayacak! Gidenler gidecek belki ama kalanlar, cehennem gibi günleri ortak yaşayacak. Dolayısıyla ne memlekete gelenlerin ne de yerleşik yaşayanların umursamazlığı söz konusu bile olamaz. Herkes aklını başına almalı artık.
Bir de ‘Covid diye bir şey yok’ diyenler var!
Henüz bu salgına yakalanmamış ya da farkında olmadan taşıyıcı olarak ortalığı karıştırmış, etrafında pandemi nedeniyle kayıp yaşamamış, dış güçlerin oyunu olduğuna yürekten inanmışların ortaya attığı, ‘Covid diye bir şey yok’ cümlesi de beni benden alıyor. Hadi diyelim dış güçlerin ekonomik kriz yaratmak üzere planladıkları proje bu pandemi. Öyle dahi olsa seni yıkmak, sağlık sektörü üzerinden ceplerini doldurmak ve dünya nüfusunu azaltmak üzere bu belayı başımıza sardılar diyelim.
Bu belanın olmadığı anlamına gelmez. Bu ülkeyi yaralamıyor, sevdiklerine zarar vermiyor, aile birliğini etkilemiyor anlamına gelmez. Dolayısıyla yok dediklerimizden gelen zarar, önlem alınmadan meydana gelen kayıplardır.
Sağlık Bakanlığımız, korku dolu olanına da, umursamazına da çok daha dikkatli, özverili, gerçekçi ve inandırıcı yaklaşmalı ki, daha yaz bitmeden güzün telaşı, ekonomik uğraşı, manevi yıkımı ve geçim kaygısı sarmasın bu vatandaşı!