Özel bir hastanede asansörün hemen önünde, katta bekliyorum. Kapı açılıyor ve bir genç, maskesiz.
Yanımda orta yaşın hemen üstünde bir ablamız nazikçe;
“Evladım masken varsa bineceğim, rica etsem maskeni takar mısın?”
Genç, gayet kendinden emin bir vaziyette; “Maske taktığım için buradayım teyze, nefes alamıyorum onunla, astım var bende.”
Ablayla beraber yorgun ve halsiz bir vaziyette yavaş yavaş asansöre biniyoruz. Gereken uyarıyı bir kez de ben yapıyorum ama nafile, çocuk sırtı bize dönük vaziyette durmakta ısrar ederken arkadan gelenlerle beraber asansör giderek kalabalıklaşıyor ve genç kardeşimiz hala maskeyi takmamakta direniyor. Tabi insan bu kadar duyarsızlığa da artık dur diyor. Tekrar gereken uyarıyı yaptıktan sonra “Hadi ablacım sen merdivenleri kullan, burası kalabalık ve senin astımın var. Sana zarar gelmesini istemeyiz” diyerek ortayı açıyorum ve genç kardeşimizi dışarı alıyorum.
Asansörün içinde konuşmalar, maske altından mırıldanmalar derken kimin hangi cümleyi sarf ettiğini de anlamakta güçlük çekiyorum. Hepsi belirli rahatsızlıkları dolayısıyla hastanedeler ve o kadar kalabalık bir asansöre binmekte hiç sakınca görmüyorlar. Çocukların ağızlarında maske yok, ellerinde dondurma, hastane asansöründe… Hiç olacak iş değil!
Benim asıl ilgimi çeken, maske takmayı reddeden kişiye, birlikte bindiğim kadın ve benim dışımda kimse tek kelime etmedi. Ama o kişi asansörden iner inmez; “Ne kadar duyarsız, ne kadar cahil gençlik… Toplum yozlaşıyor… Toplum düşüncesiz… Gençler çok saygısız… Olmaz canım bu kadarı da… Burası hastane... İşte bunların yüzünden bu illetten kurtulamıyoruz…” gibi cümlelerle asansörün o dar ve boğucu aralığını iyice kararttılar. Ve kaldıkları yerden öksürüklerine, tıksırıklarına daha da önemlisi birbirlerine karşı ‘geçmiş olsun’larına devam ettiler.
E geçmiş olsun(!)