Birkaç gün sonra 1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramı. Bu hatırlatılası ve anılası gün, birlik, dayanışma ve haksızlıklara karşı verilen mücadelenin günü. Emekçinin anıldığı bir tek gün olarak ülkemizde ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanmaya başlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, halen karanfiller dağıtılarak, emeğinin karşılığını alamayanların verdiği mücadelelere yer vererek anılmaya ve kutlanmaya devam ediyor.
Bu sene de geçen sene olduğu gibi pandemi kuralları gereği maalesef emekçi toplulukların bir araya geldiği kutlamalar yapılamayacak hatta ‘tam kapanma’ ile kontrol altına alınmaya özen gösterilen salgın için mücadele eden emekçilerin sessiz feryatları her şeyi gölgede bırakacak. Ümit ederim ki, bu fedakârlıklarının sonucunu emekçimiz, işçimiz hatta işverenimiz kat be kat fazlasıyla, ‘tam açılma’ ile halkla kucaklaşarak, işinin, ekmeğinin peşinde rahatça koşarak ve emeğinin karşılığını alarak anacak ve kutlayacak.
Etrafımda kime 1 Mayıs’tan bahsettiysem, dertli, alıngan, kırılgan. Hüsran ve umutsuzlukla dolu bakışlarını gizlemeden hatta sözlerine de ekleyerek yansıtmak biraz olsun onlara da iyi geldiyse ne mutlu (!)
Taksi şoförü Aysel abladan tutun da, çay ocağı işleten Fahri babaya kadar herkes dertliydi. Pandemi hepimizi, özellikle de küçük işletme sahibi esnafımızı, özel sektörde çalışan hizmet emekçilerini ezip geçmişti. Geç alındığına inandığım tam kapanmanın bahara denk gelmesinin emekçiyi biraz daha serzenişe ittiği, olağan durumların emeğine, ekmeğine yansımasına ve hassasiyetin artmasına sebebiyet verdiği de aşikârdı.
Ancak bu tam kapanma olsa da karşı çıkacak olanlar vardı, olmasa da. İnsanları şuan memnun edecek tek şeyin yaşam mücadelesi içinde geçim kaynaklarının iyileştirilmesinden başka bir şey olmadığı netti.
İşçinin, emekçinin tek isteği; insanca haklı bir yaşam, emeğinin karşılığını zamanında almak, evine huzurla ekmek götürmek olmuştu.
Küçük esnafımız, ufak ölçekli ticari şirketler ve özellikle hizmet sektöründe işsiz kalan çalışanları düşününce, aslında olayın küçük çaplı olmaktan daha çok, büyük ölçekli ticari işletmeleri de vurduğu ortadaydı. Onların serzenişleri işsizler ordusu gibi de değildi. Arına bunalmış, zorluklarla mücadelede yorgun düşmüş işçisinin maaşına bile yetişememesiydi. Devlet desteği de olmasa vay hallerine denecek noktada yitip giden, ruhen ve madden hezimet içinde kıvranan yüksek sesler de çıkacaktı. Hizmet sektöründeki işsizlerin hizmet edeceği kesimde nakit sıkıntısının yanı sıra, salgın tedbiri de araya girince gündelikçiler, çiçekçiler, lokantalar, berberler ve daha niceleri halkın haklı isteklerinin azalmasıyla ortada kaldı.
Gıda sektöründe canlanan piyasa, eve kapanmalardan doğan ihtiyaçları daha da artırmış, halk cebindeki parayı kira ve faturalar dışında sosyallikten uzak bir şekilde zaruri ihtiyaçlarına harcamaya yani sadece boğazına yatırmaya başlamıştı.
Bu kötü zamanın, bu emekçi, işçi ağıtının son bulmasını arzularken, bir de pandemi tedbirlerine uymayan, kendisini uyanık addeden, aşı olmak istemeyen bir kesim var ki, bunca insanın acısını beşe katlıyor.
‘Geçecek bunlar’ da demek yerine, gerekli önlemleri hakkıyla tecelli ettirdiğimiz sürece kurtulacağımızı üstüne basa basa söylemekte fayda görüyorum. 2019 Mart aylarında başlayan acımız, 2021 Mart ayında ikinci senesini doldurmuş ve giderek korku veren, yaşamı zedeleyen nankör bir virüse teslim edilmiş gibi gözüküyor. Zaten bunca zamandır ayakta kalma mücadelesini veriyoruz. Hepimiz, herkes çok zor zamanlardan geçiyor. Dikkatimizi toplayarak, pandemi mücadelesine destek olarak 17 gün daha dişimizi sıkıp, emekçinin hakkını emekçiye vermeye hazır mıyız?