Hayatımızdaki en düzenli şey ne deseler, hiç düşünmeden ‘zamlar’ derim.
Soru sormaz, halden anlamaz, düzeni kaçmaz, altına inmez, dolara küsmez. Herkes yolu şaşırsa o üstüne bineceği hiçbir rakamı unutmaz, etiketi atlamaz!
İşte böyle bir düzen içinde ilerlerken, bu düzeni de alt üst eden yeni bir durumla karşı karşıya kaldık.
Hem de tam şehrin doğasıyla bütünleşen iklimine erişmek üzereyken!
Mart-Nisan-Mayıs ayları, biz vatandaşları, esnafı, turizmciyi özlemini çektiğimiz yaza hazırlayan, bacasız sanayimizin dumanından nasiplendiren, her durumda yenileyen, heveslendiren en tatlı zaman dilimidir.
Ev alacaklara, kiraya çıkacaklara, zamlar dolayısıyla yenisinin alınamadığı her şey için eldekinin tamiratını, tadilatını yaptıracaklara bir ışıktır bahar ayları.
Öyle ki, sanayicinin ihtiyacını karşılayacak ithal ürünlerin girişini, ihracatı destekleyen üreticilerin yeni pazar arayışlarını destekleyen projelerini ve 2022’ye umut bağlayan herkesin pandeminin etkisinin de dineceğine inandığı o şaşalı turizm ve ticaret sezonunun beklentilerini gün yüzüne çıkaran muhteşem bir dönemdir.
İşte böyle bir zamana giriş yapmışken bir yanımızda acı çığlıklarını duyduğumuz, vatan toprakları için büyük mücadele veren Ukrayna, diğer tarafta vatandaşlarını isyana zorlasa da yönetiminin sert tavrı ve savaş taraftarı haykırışlarını işittiğimiz Rusya! Daha da fenası işin içine, içinde bulunulan durumdan ötürü haklı (başka ülkeler kırılırken insanlığı rafa kaldırdığı için kime ve neye göre tartışılır) olarak karışan, güya sert yaptırım planlarıyla savaşı durduracağına inanan Avrupa, Amerika.
21’inci yüzyılda beklediğimiz düşünce gücü, teknoloji hamleleri, geçtiğimiz yüzyılda unutulmuş felsefe akımları, refah insan yaşamı, gelişen ve değişen dünyanın ayak seslerine katılan Metaverse çalışmaları, doğa oluşumunu destekleyen ve doğal kaynakların korunmasına öncelik veren şu dönemde ‘savaş’ gibi keskin ve yıpratıcı kelimenin en gerçeği yanı başımızda cereyan ediyor. Stratejik iletişim uzmanları dahi geleceğe namzeden uluslararası siyasi görüşlerinde üçüncü dünya savaşından bahsediyorlar. Soğuk savaşların yerini, teknolojik savaşların getireceği rekabet üstünlüğünden hatta nükleer riskin yeniden doğacağından tedirginlikle söz ediyorlar. Bunlara kulak kabartmak zorunda kalan tabanda da maalesef ciddi çatırdamalar, nöro-psikolojik sorunlar, yüksek sesin sessizliğinde yapılan ticari anlaşmaların öngörülemeyen getirisi tartışılıyor. Bir türlü virgüle boyun eğmeyen, nokta konulamayan uzun uzun cümlelerin tırnak içlerinde, hep soru işaretleri ve ünlemler yer alıyor. Yeni bir boyuta geçmenin telaşını, kepenginin sesinde hisseden esnafımız da tedirginliği en yüksek düzeyde yaşayan kesim halini alıyor. Dünya genelinde alınan üstü kapalı sözel tavırlar, kazanan ve kaybedenlerin riskini rahatlıkla değerlendirebilecek durumda. Öte yandan, ulusal düzeyde alım gücü düşen vatandaşın kaygısını büyük ölçekte ele alırsak, uluslararası düzeyde ticarethanelere yansıması olası gelecek korkusunu da beraberinde getiriyor.
Bunca diyalektik çatışmanın ortasında nefes almaya çalışan, sağduyu geliştirmekte ustalaşan vatandaşın yanında, arz- talep durumunda talebi karşılayamayan ticaret unsurları da, bir türlü yönünü, yöntemini şaşmayan zamlardan nasiplenmeye hazırlanıyor.
Hem işim hem de sosyal çevrem dolayısıyla bir çay içimlik kısa sohbetlerde esnafın girdisini çıktısını dinleyen, zararının yanında olmayan kârını onlarla beraber hesap eden, dön dolaş aynı yere gel mantığıyla en sonunda ‘hayırlı işler’ dileyen biri olarak net belirtmeliyim ki, Antalya esnafı çok tedirgin, çok hassas, çok düşünceli. Bu en alt tabanda böyleyse, genişleyen ticaret perspektifinde çalışan kapasitesinin arttığı işletmelerde durum daha da vahim olmalı. Bu durumda hem çalışan, hem işveren, hem vatandaş, hem de esnaf ve üreticinin kafasındaki koca koca soru işaretlerinin karşılığı bu aralar yok gibi.