En çok kaza yapanların, en fazla hata yapmaktan korkanlar olduğunu hiç duymuş muydunuz? İnsanoğlu çok mükemmel, bir o kadar da anlaşılması zor ve farklılığı devamlılık gösteren tek varlık diye düşünüyorum. ‘Her şey insan için’ diye söyleyenler; sanırım daha önce yaşadıkları duydukları karşısında önce donup, sonra çözülen, çözülürken yargılayan, yargıladıkça öğrenen, öğrendikçe anlayan, anladıkça hak veren, hak verdikçe de dinlemeye meyleden oldular sanırım. Tabi ki bu haklılık derecesi ne olursa olsun, karşı zihnin haklılığı hata yapılanın affetme olgusu içinde hoop diye evirilip aynı paralelde yol alıyor anlamına gelmiyor. Ta ki aynı hatadan mustarip olup, tam anlamıyla empati kurduğu ana kadar.
***
Birini o kadar çok seviyorsunuz ki, onu üzmek, kırmak, incitmek aklınızın ucundan geçmiyor. Öyle çok korkuyorsunuz ki ona karşı hata yapmaktan. İşte tam o anda bir şey oluyor ve hata zinciri ayağınıza dolanıveriyor. Açmaya çalıştıkça dolanıyor. Hata yapmamak, her şeyin olduğu gibi en kararında yol alabilmesi için bütün hazırlığınız tam. Ama olmuyor işte. O zincirin tıngırtısı bile duyulmadan zihninizde yarattığı prangaların yıpratıcı etkisini hissetmeniz uzun da sürmüyor.
***
Bir işi o kadar çok seviyorsunuz ki, o işi yapmaktan acayip keyif alıyorsunuz, tek derdiniz hatasız övünç, belki tek eksiğiniz kazancınız. Ya da öyle güzel kazanıyorsunuz ki, işin gücün ruhunuzla örtüşüp örtüşmediği pek mühim değil, tek derdiniz hatasız o kazanımın işbirlikçi bankanıza yatmasını beklemek. Ama öyle bir şey oluyor ki, her şey tıkır tıkır giderken zihninizdeki “ya olmazsa, ya elime yüzüme bulaştırırsam, ya müşteri beğenmezse, ya para bugün yatmazsa vs.” gibi ‘ya’ ile başlayan olumsuz cümlelere yapışan, ‘acaba’larla kösteklenen olumlu cümleler beyninizi kemiriyor.
Hah işte beklenen oldu!
Para yatmadı!
Müşteri memnun kalmadı!
İş zamanında yetişmedi! Gibi gibi daha sıralanacak hatta bu sıralamanın değişmesiyle ayrıntılara boğulacağınız ama sonucu değiştirmeyecek neler yazılır neler.
Sonuç; Hüsran.
Sebep; Hata yapma korkunuz, endişeniz, inancınıza karışan şüphe…
Ne zaman; Hiç olmadık zamanda, birden bire, aniden ya da her zaman.
***
Trafiktesiniz. Çok dikkatlisiniz. Hatta epey dikkatlisiniz. Aracınıza da güveniyorsunuz. O kadar ince eleyip sık dokudunuz ki onu alırken. Yol tutuşundan, yakıt kullanımına kadar, bir sene sonraki kazancına kadar hesapladınız. Uzun sürdü ama artık sizin. Başarılı bir şoförsünüz de üstelik.
O da ne! Taaaakk!!! Ne mi oldu? Zihninizdeki hata yapmamak üzere programladığınız o yazılım arıza verdi. O kadar ki önünüzde duran çöp arabasını dahi göremediniz!
Olamaz mı? Olabilir…
Sonuç olarak niyetiniz her ne olursa olsun, hatadan kaçarken hiç olmadık yanlışların içine sürüklendiniz. Sebep her zamanki gibi yüzsüz korkunuz. Hata yapılır. Her şey insan içinse, hata da insan için. Hani düşünebilir bir varlık ya insan, hata yapmamak üzere düşünürken, önündekini göremeyecek kadar gözüne perde inen de ta kendisi.
Hata yapmak, insanı iyileştiren bir süreci başlatır. Nitekim hata yapmamaya odaklı bir yaşam hastalığın davetçisiyken, yapılan hatalar o hastalığın ilacı, çaresi, iyileşme sürecidir.
Hata yapmaktan korkmayın. Hatalarınız sizi daha iyi bir insan yapacak, buna inanın.
Hatada niyete değer verin. Her hata, yeni bir deneyim, öğrenim, farkındalık kazandırır.
Asıl olan yanlıştan kaçmak. Bilinmelidir ki, yanlıştan kaçmak adına yapılan hata, eninde sonunda sizi doğruya götürecektir.