“Vefat etmiş!” cümlesindeki soğuk tınıyı siz de aldınız mı? Tanınmıyorsa gıyabında sorulacak soruların sırası; “Kim, kaç yaşındaymış, evli mi, çocukları var mı?” olacaktır. Yaşı +65 üstündeyse daha rahat karşılanır, altındaysa ‘daha gençmiş de’ şeklinde cevap alınır, daha erken yaşlarda ise bir müddet sessiz kalınır. Asıl olan, bu dünyadan ebediyete intikal etmiş sevdiklerimizin artık bizimle olmadığı gerçeğidir ve bu gerçeğe henüz alışmamış insanlara verdiğimiz tepkilerimizdir. Her ölüm erkendir. İster yaş 20 olsun, isterse 50 fark etmez. Yaşı kaç olursa olsun birilerinin babası, annesi, kardeşi, amcası, teyzesi, evladıdır vefat eden. Yakınlarına başsağlığı dilerken samimi olmak adına dozu kaçıran, empatiden uzaklaşan insanlarımız bu konuda daha dikkatli olmalılar diye düşünüyorum.
Bu aralar +65 yaş üzerinde vefat haberi alındığında, pandemi dolayısıyla pek sık duyduğumuz bir yaş belirteci olduğundan mıdır nedir, pek önemsenmiyor gibi geliyor. Oysa Devletimiz, Sağlık Bakanlığımız, nasıl da sahip çıkmış, nasıl da korumaya aldı o yaşlarda olan anne-babalarımızı, yakınlarımızı, sevdiklerimizi.
Bizler her canlının mutlaka ölümü tadacağını bilen inançlı insanlarız. Yakınlarımız ebediyete göç ettiği zaman, hastaysa; ‘iki rahmetten biri olmuş inşallah’ diyerek birbirimize destek olan, acıyı ve sessizliği paylaşan insanlarız. ‘Yaşı varmış zaten, iyi olmuş’ ya da ‘aman iyi, çoluk çocuğu da yokmuş’ gibi cümleler üzücü, anlayıştan uzak cümlelerdir. Allah herkese inanç versin, imanlı ölüm nasip etsin. Acılarına, kayıplarına dayanacak güç versin.
Öncelikle şehitlerimize rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Gara şehitlerimizin üzüntüsü yüreğimizi dağlamaya devam ediyorken, ardı ardına vefat haberleri de gelmeye devam etti. Yakınlarımızdan aldığımız haberlerin dışında, Türkiye’ye uzun yıllar hizmet etmiş insanların da isimlerini duydukça üzüntümüz kat be kat arttı. Bunlardan birisi de İstanbul Eski Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı da malum virüs sebebiyle kaybetmemiz oldu.
Denk geldiyseniz bilirsiniz, ardından rahmet dileyemeyecek kadar insanlıktan yoksun makam sahiplerinin umarsız tavırları, hatta bir başkasının ölümünü de beklediğini sosyal medya hesaplarında paylaşması ne acı değil mi? Ölüm herkesin başında. İnsanın empati kurabilmesi için tahsiline, yaşına, adına bakmayın lütfen. İnsanlıktan başka bakılacak bir şey yok malum ki. Merhumu ya da merhumeyi sevip sevmemek fark etmez; insan olarak, inanca saygılı olmak adına, ya sessiz kalınır ya da makamına istinaden başsağlığı mesajı yayınlanır ama ardından böyle çirkin, kulağa böyle soytarıca gelen cümleler kurulmaz. En azından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu ülkede belli bir makam temsil ediliyorsa bu yapılmaz. Ama insanlar maalesef ki sadece konuşabilir olmuş, konuşmayı bilmekten uzaklaşmış. Yazabilir olmuş, yazmayı bilmekten uzaklaşmış. İfade etmeyi bilir olmuş ama nasıl ifade edilirden uzaklaşmış.
Dün de makalelerine ve söyleşilerine hayranlık duyduğum, hemen hemen kitaplarının çoğunu okuma fırsatı bulduğum, İletişim Psikolojisi Uzmanı, Psikolog-Yazar Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun evinde ansızın vefat ettiği öğrendik. Yine sosyal medyada gerçek hayatın öznesinden uzaklaşmış olan beyinciklerin Doğan Hocamız hakkında da ‘Yaşı gelmiş’ gibi çirkin söylemleri, sevdikleri açısından oldukça can yakıcı. Daha hassas, daha insancıl, daha özverili insanlar olmalıyız. Empati kurabilmeli, insanı anlamanın, insan olmak kadar özel bir durum olduğunun farkına varabilmeliyiz.
Konuyu, Merhum Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun en sevdiğim sözlerinden biriyle noktalıyorum, şimdilik.
“Şükür duygusunun iki kaynağı vardır;
1- Sahip olduklarının bilincinde olmak.
2-Onların her an kaybolabileceğinin farkında olmak.