Günlük yaşamın içinde neleri görmemezlikten gelecek noktadayız, hiç düşündünüz mü?
Neye değer veriyoruz, nelerin değerini yok ediyoruz, neyi ne kadar önemsiyoruz?
Bir bebek ağlarken onca sesin gürültünün içinde, onca derin uykusunda bir ana bebeğinin sesini duyabilirken, yan odada uyuyan herhangi biri hiç fark etmiyorsa…
Bir öğretmen kalabalık bir sınıftaher kafadan ayrı ses geldiğinde bile bir öğrencisinin incecik yorgun sesini duyarken, yanındaki arkadaşı o sesi hiç duymuyorsa…
Bir işveren onca borcunun içinde işçisinin sıkıntısını yan komşusundan duyup da duruma el atarken, o işçinin en yakın arkadaşı durumda bir haberse…
Ofisinize gelen hiç tanımadığınız bir insanın sesinden, fark ettirmemeye çalışsa bile içinde bulunduğu durumu rahatlıkla algılarken, o insanın eşi, çocukları o sesteki endişeyi hiç önemsemiyorsa…
***
Fark ettiniz mi? İşte insan neye önem veriyorsa, ne ile haşır neşirse ancak onun sesini duyan kulaklara, onun durumunu anlayan anlayışa ve ona ulaşan bir kalbe sahip oluyor.
Bu duruma açıklık getiren ufak ama çok anlamlı bir anekdot okumuştum;
Bir gün, Kızılderili şefleri trenle New York’a getiriliyor. Onları karşılayan bir heyetle beraber kenti geziyorlar. Yoğun insan ve araba sesleri, makine gürültüleri derken Kızılderililer bunca kalabalığa ve seslere şaşırarak tepki veriyorlar. Şeflerden biri o sırada bir ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söylüyor. Diğer şefler bunu onaylarken, heyet bu duruma akıl erdiremiyor ve bunca kalabalık, bunca beton ve yüksek sesin içinde böyle bir şey olamayacağını, hatta kentte ağustos böceğinin dahi bulunamayacağını iddia ediyorlar.
Şeflerin ısrarlarına dayanamayıp, şeflerin tarif ettiği yöne doğru ilerleyen heyet gözlerine inanamıyor. Ağaçta küçük bir ağustos böceği…
Kızılderili şefin ve diğerlerinin doğaüstü güçleri olduğunu düşünen heyet, bu kadar gürültü içinde bunca zaman hiç duymadıkları ağustos böceğinin sesini, onların henüz yeni geldikleri kentte nasıl duyabildiklerini soruyorlar.
Şefin yanıtı çok basit; “Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder” oluyor.
Sonra Kızılderili şef, cebinden çıkardığı 50 senti kaldırımda yürüyen insan kalabalığına doğru fırlatıyor. Bir de bakıyorlar ki, anlık da olsa sesler azalmış, herkes paranın kimden düştüğünü anlamaya çalışıyor!