Bir yerlerde okumuş ve çok etkilenmiştim bu kısa ama değerli anekdottan. Sizler de okuyunca hayatınızdaki olayları sorgulayıp, olaylara karşı bakış açınızı tekrar değerlendireceğinizden eminim
***.
Üniversitede bir profesör bir fare ve kutuyla derse girer ve öğrencilerin şaşkın bakışları içinde fareyi kutuya koyar. Kutunun ağını sıkıca kapatıp, “İki gün bu kutuya kimse dokunmayacak, dokunan olursa benim dersimden geçemez” der.
Aradan geçen iki günde öğrenciler kutuya dokunmaya cesaret edemez.
İki gün sonra profesör derse girer.
Profesör kutuyu eline alır ve hiç tereddütsüz açar.
Artık fare hayatta değildir.
Farenin öldüğünü gören öğrencilerden çoğu üzülür hatta birkaç damla gözyaşı dökenler bile olur. Bunun üzerine farenin ölüm sebebini öğrencilerinden öğrenmek isteyen Profesör, sınıfa farenin ölümüne sebep olan şeyin ne olduğunu sorar. Her öğrenci farklı ihtimaller üzerinde yoğunlaşır. Kimi, havasızlıktan, kimi susuzluktan, kimi de açlıktan öldüğünü varsayarak düşüncelerini dile getirirler.
Bunun üzerine Profesör, kutudaki fareyi alıp, her tarafı kemirilmiş ve minik deliklerle kaplanmış kutuyu öğrencilerine göstererek, “Gördünüz mü çocuklar? Anlaşılan fare kutudan çıkmak için epey mücadele vermiş. Her yeri diş izi ve deliklerle kaplı kutudan bunu anlayabiliriz. Yani fareyi sizin tahminlerinizdeki havasızlık ya da açlık öldürmemiş” der.
Sınıfa dönerek devam eder;
“Farenin ölümüne sebep iki şey var burada. Biri KARARSIZLIK, diğeri KORKU!
Kararsızlığı ifade edecek olursak; Fare her yeri ayrı ayrı kemirmeyip, tek bir yeri kemirmeye karar verseydi, çıkış yolu bulup çıkabilirdi. Korkuyu ifade edecek olursak; Sizler benden ve alacağınız ders notlarından korkmamış olsaydınız, vicdanınızın sesini dinleyip cesur bir şekilde doğru olanı yapsaydınız bu fareyi ilk gün serbest bırakırdınız. Ancak korkunuz, cesaretinizi alt etti ve doğru bildiklerinizin üstünde kaldı.
*** Bu kısacık anlatıda, bir canın yok oluşuyla sonuçlanan hayat dersini eminim en az profesörün öğrencileri kadar hepimiz farklı şekillerde hayatımızda yaşadık. Anekdota konu olan bir farenin canı olsa da, hayatımızda bunu kendi canımızla dahi ödeyebilme ihtimalimiz var. Kararsızlık ve korku bizi farklı başarısızlıklara götüren, belki de hayatımızdan edecek kadar etkileyen en berbat ve sinsi düşmanlar olabilir. Aklımız ve vicdanımızın doğru kabul ettiği her ne varsa ortaya koymaktan, yanlışa göz yummadan ilerlemekten geri durmamalıyız. Bir karar verdiğimizde ‘acaba!’larla her kapıyı değil, bir kapıyı sonuna kadar bütün gücümüzle açmaya çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. Öyle ki, sonuç başkaları için kayıp olsa bile doğrularımızla yol alıp, doğru bildiklerimiz için kararlılıkla mücadele ettiğimiz zaman hayat, kendimize özsaygıyı da, emeğimizin karşılığı olan o büyük lütfu da bize vermekten çekinmeyecektir