Bir toplantıya girmek üzere beklerken kadınların arasındaki diyaloğa istemeyerek de olsa şahit oldum ve bir anda konuşmanın ortasında buluverdim kendimi.
İki kadından biri sürekli konuşuyor, diğeri sıranın kendisine gelmesini bekler gibi hafifçe tasdikleyerek başını sallıyordu. Acelesi olduğu her halinden belli olan dinleyici kadın, söz hakkı kendisine geldiği an konuya istinaden son noktayı koyacak gibi bir bekleyiş içindeydi.
Anlatıcı konumundaki kadın, bedensel rahatsızlıklarından, yıllardır atlatamadığı hastalığından ve içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için yaptığı maddi manevi yıpranmalardan bahsediyordu. Dinleyici olan kadın ise, “Dert etme ablacım, derdinden büyük Allah var, bir mucize olur, kurtuluverirsin. Diline derdini değil, derman olacak duaları alıver, inşallah rahatlayacaksın”, diyerek karşılık verince, anlatıcı kadının anlık suskunluğu bozuldu ve “Olmayacak duaya âmin mi diyelim bu saatten sonra!” deyiverdi.
İşte tam da o anda göz göze geldiğim dinleyici kadınla çoktan iletişime geçtiğimi fark etmiştim. Dayanamadım, direk girdim konunun içine. “Hanımefendi doğru söylüyor, Rabbim derdi verdiyse dermanını da verir, kimi zaman kulun dermanı araması için birçok fırsatlar da sunar. Mühim olan onları görebilmek için derde değil, dermana odaklanmak. Mucizeler de Yaradan’ın elindedir. Öyle karamsarlığa kapılmayın lütfen” dedim. Farkında olmadan konuyu ben kapatmıştım. Sonra uzun zaman önce okuduğum bir anekdot aklıma geldi;
Bir gün kardeşi çok hasta olan küçük bir çocuk eczaneye girer ve eczacıya, mucizenin satılıp satılmadığını sorar. Eczacı şaşkın ama bir o kadar da meraklı bir şekilde, çocuğun ne için mucize aradığını ve ne yapacağını öğrenmek ister. Çocuk, babasından duyduğu kadarıyla, kardeşinin kurtuluşunun sadece bir mucizeye bağlı olduğundan, mucize olmazsa kardeşinin başındaki ağrıların çoğalarak sonsuza dek kardeşini göremeyeceğinden bahseder.
Eczacı, çocuğa dua etmesini ve eczanede mucizenin satılmadığını gerçekçi bir dille anlatmaya çalışır.
O sırada çocuğa şefkatle yaklaşan bir adam, çocuğun bir mucize satın almak için ne kadar parası olduğunu sorar. Çocuk cebindeki tüm bozuk paraları adama verir. Adam bu paraların mucize satın almak için yeterli olduğunu ve kendisini kardeşine götürmesini söyler. Eczacının şaşkın bakışları arasında küçük çocuk ve adam eve doğru yol alırlar.
***
Eve geldiklerinde küçük çocuk mucizenin elinden tutuyordu. Çünkü eve getirdiği adam dünyaca ünlü beyin cerrahı profesörüydü!
İki gün sonra hiç bir ücret almadan ameliyatı gerçekleştirilen küçük kardeş, bir müddet sonra iyileşir.
Beni çok etkileyen bu kısa anekdotu daha önce Almanya The Hannover Hastanesi dekanı ilmi bir konferansta anlatıyor. Ve o mucizeye vesile olan profesöre gelince, O da hem ülkemizce ve hem dünyaca meşhur İranlı Madjid Samii.
O zaman şöyle diyelim mi; Yaradan istedikten sonra mucize kimi zaman kazaya maruz kalmış, ertelenmiş bir mutluluk, kimi zaman elinden tuttuğun bir adam ya da kadın, kimi zaman bir çocuk, kimi zaman da hiç beklenmedik bir misafirle hayatına gelir, siz yeter ki isteyin.