Anadolu’da bir tabir vardır, “Ne ektiysen onu biçersin” diye. Tabi bu en kibarıdır, aynı söylemin dahası da var, bilenlere selam olsun. Öyle de söylesen böyle de söylesen anlam aynı ki maalesef bu sözler de anlamlarıyla beraber artık tarihe karışıyor diye düşünüyorum;
Öyle ne ektiyseniz size onu biçtirmiyor bu hayat.
Çabalıyorsunuz, en iyisi olsun istiyorsunuz, gayret ediyorsunuz ki, kader âşık ya gayrete biliyorsunuz ama ‘sonuç’ denildiği zaman bir bakıyorsunuz elde somut hiçbir şey yok.
Okuyorsunuz, öğreniyorsunuz, geliştiriyorsunuz ve bildiklerinizi sunuyor, bilmediklerinizi arıyorsunuz fakat sizi anlayacak insanların farklı sorunlarla mücadele ettiğini görünce geri çekiliyorsunuz.
Anlıyorsunuz, anladığınıza çare olmaya çalışıyorsunuz, her kapıyı zorlayıp giriş yapacak şartları oluşturuyorsunuz ama bir bakıyorsunuz kapı bir değil içten çifter olmuş, dıştan kendini korumuş.
Yıl atlıyorsunuz, yaş atlıyorsunuz, ufkunuzu genişletmek adına yeni adımlar atıyorsunuz ama attığınız adımları atanlara bir bakıyorsunuz, sonuç hüsran.
Büyük diyorsunuz, dinliyorsunuz. Küçük diyorsunuz; didiniyor, büyütüyorsunuz. Bu da düşmüş o eşekten, anlar diyorsunuz ama düşülen eşekler atlara bedel olmuş, yetişemiyorsunuz.
Yani diyeceğim o ki, onca okulu, onca planı projeyi, onca insanı biriktiriyorsunuz, tarlaya envai çeşit ürün ekiyorsunuz, bir fırtına oluyor hiçbirinden verim alamıyorsunuz.
Ya tohumu artık tutmuyor, ya tohum toprağı sevmiyor, ya iklim o eski iklim değil ya da ürün hibrit senesine yenisini vermiyor, yıkılıyorsunuz.
Yani diyeceğim o ki, ektiğiniz her neyse, biçtiğiniz ya da ektiğinizi sanıp da biçmeye çalıştığınız o değil, beklediğiniz, beklenilen, umut edilen o değil.
Ne tarla eski tarla, ne ekin eski ekin, ne de alıcısı o eski kıymet bilenler olmuyor maalesef.
O zaman ne yapacağız? Umutsuzluğa kapılıp, “Nasıl olsa ektiğimi biçemeyeceğim arkadaş, ne diye ekeyim, ne diye uğraşayım?” mı diyeceğiz?
Hayır! Güzel Anadolu’muz bu günleri düşünüp, ona da bir çare bulmuş!
Çok mu merak ettiniz, hemen ekleyeyim o halde;
“İyilik yap at denize. Balık bilmezse Halik bilir” …
Şükür vicdanı huzurlu insanlar olarak yetiştirildik. Yapılanı kul bilmese, Allah bilir dedik ve baktık yolumuza. Ancak bu zamanda yapılan iyiliği de, gelişimi de, yeniliği de saklamak pek işe yaramıyor, onu fark ettik. Alkışı sahneye çıkanlar alıyor, sahneye çıkaranlar değil!
O halde o sahneye büyük bir adım atma zamanı gelmedi mi!
Ekileni, dikileni değil de, oluşanı yeme vakti gelmedi mi?
Kocaman bir alkışı duyma vakti, vicdanımızla var olurken, onu dinleyecek bir yüreği kabartma vakti gelmedi mi?
Bu suskunluk niye?