Son zamanlarda toplumsal olarak hepimizi irrite eden bir soru cümlesi;
‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’
Bu cümleyi kullanan kişinin, oturmamış ve hala onay bekleyen kişiliği ile kendini sorgulayan,öznel ya da toplumsal anlamda hiçbir yarar sağlamayan ve genellikle özgüven eksikliğini destekleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu artık cümle âlem biliyor.
Ama bu cümle çok farklı bir evirilme sayesinde, durum ifadesi her ne kadar yakın olsa da sonucu değiştiren bir an yaşanmasına vesile oldu.
Nasıl mı? Gelin bu trajikomik durumu beraber değerlendirelim…
Otobüse bindim. ‘İğne atsan yere düşmez’ dedikleri o sahnenin tam da ortasındayım. Sanki benden sonra birini daha alsalar nefes alınamayacak. Kalabalıkta sesler yükselmeye başladı. ‘Kaptan daha nereye alacaksın, yer yok yer!’ derken sonraki durakta bir kadın daha bindi. Biraz kilolu olan orta yaşın üstündeki kadın sendelemeye başladı, ayakta zor duruyor belli. Gözünde siyah gözlük, üzerinde hava şartlarına göre uzun kollu bir elbise, üstünde hırka, ayağında çorap üstü terlik, elinde ufak bir bavul. Onca kalabalıkta ‘ben buradayım’ diyor sanki. Herkesin gözü kadında. Kadın da bir o yana bakıyor, bir bu yana. İyice süzüyor herkesi. Arada benimle de göz göze geldi ama beni es geçti nedense. Oturanlardan birini gözüne kestirdi; kırklı yaşların başında, spor şık giyimli, hafif etine dolgun, telefon konuşmalarına bakılırsa da kendinden emin gür bir sesi var.
Andamutlu bir kadın.
Elindeki bavuluyla beraber ortalığı yararcasına gözüne kestirdiği kadına doğru yavaşça hamle yaptı; “Kalk da biraz da ben oturayım hanım!” dedi. Kadın aldırış etmedi, şöyle bir baktı, telefondaki arkadaşıyla sohbetine devam etti. Sonra bir kez daha ‘Kalk dedim, bacaklarım ağrıyor, yer ver de oturayım’ dedi.
Genç kadın, son kahkahasını attıktan sonra telefondaki arkadaşıyla sohbetine ara vererek gözlüğünü aşağı indirdi, “Sen ne diyorsun teyze, güzellikle yer iste verelim ama öyle emreder gibi ‘kalk da ben oturayım’ da neyin nesi oluyor böyle!” diye sesinin tonunu bir üst noktaya taşıdı.
Bizim teyze de yüksek ses ve kızgın bir ifade ile ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ demesin mi? Ah o an zaman durdu,sanki her şey yer değiştirdi, dünya yavaştan soldan sağa doğru hareket etmeye başladı sanki.
Bir sessizlik…
Sonra genç kadın, “Kimsen kimsin be, bana ne, hayırdır beni döverek mi kaldıracaksın buradan! Çattık ya, geldi beni buldu’ Deli mi ne(!)” dedi.
Gözünden gözlüğünü hiddetle çeken teyze, “Bana bak, bak bana iyi bak! Ben dört çocuklu Kısmet, kısmetsiz Kısmet! 15’inde gelin edilip de ardı sorulmayan Kısmet. 60 yaşında hala kocasından dayak yiyince canına tak edip evini bırakan Kısmet! Bak bak iyi bak gözüme, kan çanağına döndü, ayakta zor duruyorum. Baktım sen iyisin, sağlıklısın, senden yer istedim. Kusura bakma kızım demek ki pek kibar olamadım!”
Herkes ayağa kalktı, teyzeyi buyur etti. Teyze sustu, herkes konuştu. Teyze kan kaplı gözüne koca siyah gözlüğü geri taktı. Herkes daha iyi görebilmek için gözlüklerini çıkardı.
Biz artık onun kim olduğunu biliyorduk; Adı Kısmet’ti. Bir anlık öfkesinde acı dolu hayatını resmetti. Kısmetsiz Kısmetti. Herkes ona yer verdi.
Geçti bir köşeye oturdu, yanındaki kadının bitmeyen sorularıyla yoğruldu!