Gericilik neydi, bir hatırlayalım mı?
Bulunduğu zamanın gerisini takip eden, yaşadığı ana ayak uyduramayan, kendisini ve çevresini ezber edilmiş öğretilerle sınırlayan, gelişime kapalı bir zihniyetle kendi dünyasında kapladığı alanın efendisi, çemberin dışına çıkınca düşüncelerinin kölesi olduğu açıkça görülebilir kişiliklerin ya da düsturların oluşturduğu bir kavram şekli olarak açıklayabilirim.
Daha dün, sosyal medya üzerinden ülkemizin seçkin üniversitelerinden birinde doktora öğrencisi olacak kadar öğrenim görmüş bir kardeşimizin yaptığı paylaşım neticesinde, kendi eğitiminden sorumlu olmadığını görmek endişe verici hatta gericiliği temsil eden bir hal almış durumda.
Paylaşımında türban takan kadınlarımızın kendisini fazlasıyla rahatsız ettiğinden bahseden genç, durumu yakışıksız olarak değerlendirip, başını belki inancı gereği, belki aksesuar belki de canı öyle istediği için kapatanları gericilikle bağdaştırmış ve 21.yy'da halen toplumsal farkındalık kazanamamış düşünce yapısını alenen ortaya koymuştur.
Anlaşılıyor ki, bu durumda geleceğin eğitim neferi olmaya aday ancak kendi eğitimini ruhsal bütünlük ve farkındalıkla tamamlayamamış, bulunduğu yüzyılın çok gerisinde kalmış ezberci bir bireyle karşı karşıya kaldığımızın resmi ortadadır.
Eğitimin hem ruhsal, hem de öğrenimi destekleyici potansiyelini göz ardı etmek günümüzdeki en büyük tehlike. Biliyoruz ki manevi değerlerimiz, inançlarımız, gelenek, görenek ya da yaşam tarzımız bizi biz yapan olgulardır. Bu olguları hiçe sayan bir eğitim anlayışını kabul etmek geleceğe aykırıdır.
Bugün yükseköğrenim görüp, insanları hala dış görünüşlerine göre yargılamak, Einstein'ın,
"Önyargıları kırmak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur." sözünü tasdikler nitelikle günümüze kadar uzanmakta. Maalesef ki bu önyargı, aydınlık için adım atan genç eğitimciler de dahi rastlanan bir yanlış öğretidir.
Kılık-kıyafet, dış görünüş ve yaşam tarzı insanın kendi tasarrufunda değerlendireceği, düşüncelerin asla belli kalıplara sığmayacağı açık ve nettir. Nefret söylemleriyle, nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan ülkemizde inanç düşmanlığını tasvir eden yaklaşımlar, eğitimle şekillenmesini beklediğimiz geleceğimize büyük zarar vermektedir.
İster inanç, ister moda, ister kültürel farklılıklar dolayısıyla başını arzu ettiği şekilde bağlasın ya da açsın, bu eğitimin ancak özgürleştirici ve saygı besleyen unsuru olarak kalacak şahsi konulardır.
İnsanları iyi ve kötü olarak ayıracağımız bir zaman diliminde, insanca ve ahlaki değerlere saygılı yaşamı tercih edip, eğitim önceliğini kendi ruhumuzdan başlayarak almak en doğru karar olacaktır.
Bugün Türkiye, hamd olsun ki, en özgür kılık kıyafet zamanını yaşıyor. Diyeceksiniz ki, şort giyene böyle, türban takana böyle yapıldı. Haklısınız, geçmişten günümüze her zaman akli dengesi yerinde olmayan ve düşünce yetisi gelişmemiş, eğitimsiz olmasına rağmen bunu kabul etmeyen ve gelişime kapalı insanlar hep vardı. Ve bunlar, maalesef farklı kalıpların gölgesi altında savunma yaparak başka insanları dış görünüş temelli eleştirip, düşünce özgürlüklerine de saldırgan tutumlar sergilemişlerdir.
Aynaya baktığınızda kendinizi nasıl görmek istiyorsanız, o sizsiniz ve siz bir başkasının yerine giyinemez, konuşamaz, düşünemezsiniz. Aksi halde sizin varlığınızı sorgulayacak insanlarla göz göze gelirsiniz.
Çoğu kez örnek verilerek, özenilen gelişmiş eğitim seviyesine sahip Avrupa üniversitelere bir göz atın lütfen. Orada dil-din-ırk-kılık-kıyafet ayrımı yapılmadan insanca verilen eğitim ve öğretimi dikkate alın. Özenecekseniz, saygıya, insanlığa, kardeşliğe özenin. Nefrete, inanç düşmanlığına değil!