Barbaros Çay Bahçesi’nin açılmasını uzun zamandır bekleyen meğer bir tek biz değilmişiz.
Kız kardeşimle oturacak yer olmadığı için yarım saat inatla ayakta bekledik.
Sonunda misafir olarak tetikte durduğumuz masadan koşar adımlarla boşalan masaya yerleştik.
Daha önce her yeri masalarla dolu olan ve zaman içinde talebin azaldığı Barbaros Çay Bahçesi’nin sadece cadde tarafına masalar yerleştirilmiş. Biraz iç kısma doğru kapalı bir alan yapılmış. Orta kısım tamamen yeşil alan olarak bırakılmış. Yeşil alan için minnettar olup kaliteyi ön plana aldıklarını düşünsem de çay bahçesinde oturacak yer bulunamaması çok ironik olmuş.
Kapalı alanda küçük çocuklu ailelerin ve diz üstü bilgisayarını masaya yerleştiren seyyar çalışanların yoğunlukta olduğunu gözlemledik. Ayrıca kadın- erkek tuvaletlerinin iç alana yakın olması çocuklu ailelerin önceliği olabilecek nitelikte.
Dip not: Planlaması gayet güzel olan havadar tuvaletler! Teftiş tamam; bakımlı ve temiz.
Tabi manuel kafa olarak masaya oturur oturmaz hemen mönü istedim. Ancak teknolojik gelişmenin her yerde olmasının normalleştiği alanda kare kod uygulamasına geçildiğini fark ettim.
Hızlı tüketim ürünlerinden, ev yapımı sandviçlere, kahvaltıdan, aperatiflere her şeyi kare kod uygulamasında fiyatlarıyla birlikte bulmak mümkün.
Büyükşehir Belediyesi firmalarından Ekdağ AŞ’nin işletmesini üstlendiği çay bahçesinin müdürü Hasan Bey ile ayaküstü sohbet etme fırsatı yakaladım. Ürün kalitesinden, servis hızına, fiyatlandırma politikasından, planlanan müşteri memnuniyetine dair kısa kısa görüş alışverişinde bulunduk. Masaların azlığından yakındığımız işletmede özellikle çocukların rahatlıkla oynayabileceği, vatandaşın temiz çimlerde yalın ayak yürüyebileceği bir alan oluşturmak istediklerini dile getiren Hasan bey, Antalya’nın giderek betonlaşmasından duyduğu rahatsızlıktan söz etti.
Yeşil alan fikri çok hoşuma gitse de masa sayısının yetersiz kaldığına takmıştım ki yan masadaki güncü teyzelerimizden biri, “Oğlum sabah 09.00’dan beri buradayız bizim hesabı bir kapatalım. Birazdan gelecek arkadaşlarımız var, hesaplar karışmasın. Gelecek olanlar için yanımıza bir masa attırabilir misin” demesin mi?
Hasan Bey’in konuşmasına fırsat kalmamıştı, durum ortadaydı. Gelen misafir kendi evi gibi samimi gördüğü ortamı bırakmıyor, akşam saat 16.00 sıralarında geldiğimiz çay bahçesinden kalkmak bilmiyorlardı.
Çay-börek muhabbetine ek görüntülü konuşmaları, yüksek sesleri etraftakileri yorarken,üç-beş masayagünlük kiralamışçasına yerleştirdikleri şişman çantaları çok yer kaplıyordu. Masa sıkıntısı ortadaydı. Bir de masada biri çay istedikten iki dakika sonra diğer teyzemiz su istiyor, sonra diğeri tekrar çay ve sonra bir diğeri derken… Personel diğer masalara yetişmekte güçlük çekiyordu.
Personel akşam saatlerine kadar kim bilir kimlerle nasıl bir diyalog içindeydi ki, bizim geciken siparişlerin ne zaman geleceğini sorunca, ‘hazır olunca gelir’ cevabını alıyorduk.
Canım güncü teyzelerim!
Çok şekersiniz, ‘oğlum- kızım’ diyerek pek de tatlısınız ama şu siparişleri toplu verseniz de personel bize de yetişse, şu masa sandalyelere çok dağılmadan otursanız da fazla sandalyeler açığa çıksa, belli saat aralığında gününüzü yapsanız da, biz ayakta bekleyenler de yer bulsa olma mı?
İşletmesini belediyenin yapması dolayısıyla fiyatları da birçok yere göre uygun olan çay bahçemizde ayakta bekleyen bizler deen azından bir yarım saat kafa dinlesek olmaz mı?
Olur, bal gibi olur, çok da güzel olur vallahi. İş yorgunluğunu çayından yudum yudum çıkaran vatandaş, deniz kokusunda gülümsemeyi fazlasıyla hak ediyor. Masa mı, kalkan olursa oturuyor!