Bu yazıyı yazmak için özellikle birkaç gün bekledim. Anlık öfkeyle yazmak, malum yazı diline de yansıyor. Duruma kızsanız da, insanın içinde bulunduğu koşullar neticesinde, empati kurdukça zamanla, “haklı da olabilir, kim bilir neler yaşadı akşama kadar da” diyebiliyorsunuz. Ancak bu da yaşananları yok sayacak derecede olmuyor.
Aynı gün arka arkaya yaşanan tutarsızlıkları kısa kısa özetlemeye çalışacağım.
“YETER BIKTIM SİZDEN!”
Antalya Araştırma Hastanesi’nden Kardiyoloji Bölümü holter için gün verdi. Gün ve saati kaçırmamak üzere sabah erkenden evden çıktım. Ancak toplu taşıma araçları sayesinde, ki bu çoğu zaman özel otobüs olarak adlandırılan, ‘ biz belediyenin değiliz savunması yapan şoförlerin kullandığı otobüsler oluyor, aynı mesafede bir yere kimi zaman 30 dakikada, kimi zaman da 60 dakikada varabiliyorsunuz. O gün de kağnıdan daha yavaş ilerleyen bir şoför sayesinde randevuma 5 -10 dakika erken gitmek isterken, geç kaldım. Hastaneye vardığımda danışmada kimse olmadığı için, holter cihazı takılacak yeri polikliniklerin olduğu bölümdeki güvenliğe sordum. Güvenlik maalesef yanlış yönlendirme yaparak yatış kısmına gönderdi. Neyse biraz daha geciktim ancak ‘Halkla İlişkiler’ levhasını görünce rahatladım ama nafile, kimse yoktu. Hemen yan tarafında ‘Kan Alma’ Bölümündeki görevlinin elinde cep telefonu, önünde uzunca bir sıra olunca sıradaki vatandaştan aradığım yeri öğrenmek amacıyla müsaade istedim. Telefon görüşmesine ara vermekte güçlük çeken personel; “Burası danışma mı hanımefendi, gidin ‘Halkla İlişkiler’ e sorun, ben nereden bileyim” dedi. Ardından orada personel olmadığını söyleyince, başını iki elinin arasına alıp çılgınca bir ses tonuyla; “Yeter artık bıktım sizden, işimi yapamıyorum size cevap vermekten(!)” dedi. Tabi ben de vatandaş olarak, durumun benden değil, kendisinden, yek olarak çalışmasından, kendi aralarında görevlendirme konusundaki politikalarının yanlışlığından dem vurdum. Ufak bir münakaşanın ardından başka bir birime sormak üzere yol aldım. Hemen en arka sıralardan bir erkek sesi, “Hanımefendi sizin yüzünüzden sıra ilerlemiyor, personeli oyalıyorsunuz, biz hizmet alamıyoruz” demesin mi, orada şaşkınlığımı gizleyemedim tabi. Bir kişiyle sıra ilerlemediği gibi, personelin yavaş ve umursamaz tavrıyla da ilerlemesi ya da hızlanması pek mümkün gözükmüyordu.
Sağlık sektöründe ve hastanelerde personel yetersizliği mi var, yoksa insanların artık hiçbir şeye tahammülleri mi kalmadı!
***
OTOBÜS BENİM!
21.09.2021- Güllük-Lara istikametinde 07 MKL 21 plakalı otobüse bindim. İçerde bir delikanlının haksızlığa yer vermemek üzere inceden serzenişlerini duydum. Yabancı uyruklu iki kişi otobüse binmiş ve biniş kartında HES kodu olmadığı için sonradan hemşire olduğunu öğrendiğim güzel yürekli bir hanımın desteğini alıyorlardı. Telefondan yükleme tamamlandı ancak yabancı misafirler ödeme yapmadan araçtan indiler. Bunun üzerine sesini yükselten genç delikanlı, “Zaten HES kodları yoktu, araca bindiler ve ödeme yapmadan indiler. Pandemi var diyerek biz olsak araçtan indirirler!” demesiyle, şoför, “Otobüs benim kardeşim, istediğimi bindirir, istediğimi indiririm, kime ne!” demeyi kendine hak gördü!
Biniş kartında HES yoksa ya da cihaz kartı algılamıyorsa araçtan indirilen vatandaşlara ben de çok kez şahit oldum. Fakat kendi vatandaşımıza gösterilen tavır bir yabancıda tutarsızlığa uğruyordu anlaşılan. O delikanlıyı susturmaya çalışan şoför ya da vatandaşların haksız tavırları da maalesef hazin durumumuzu ortaya koyuyor. Çocuk susmadı, susmamalıydı da.
Bu belediye otobüsü görüntüsünün altında ısrarla, “ARAÇ BENİM, BU ÖZEL PLAKA, BAKIN SİYAH DEĞİL” gibi cümleleri vatandaş duymak zorunda mı, eğer öyleyse bunlar belediye otobüsü değil mi, bunların kural, kaideleri farklı mı? Bilelim, binmeyelim!