Zor zamanlar geçirdiğimiz muhakkak. Bunu inkâr edenimiz yok elbette. İçinde bulunduğumuz durumu iyileştirme çabasından başka gayemiz de yok halk olarak. Ama hep ne diyoruz;Biz esnafın yanındayız. Üç kuruş fazla da olsa mahallemizdeki esnafımız kazansın. Büyük büyük yabancı markalara para akıtacağımıza, sürümden kazanmak için toptan fiyatına satılan (bu ara ondan da emin değilim ama)o zincire dâhil olmak yerine, zor kanaat geçinen, pandemi döneminde müşterilerinin ya hepsini ya da çoğunu kaybetme noktasına gelen esnafımızın yanında olalım diyoruz. Esnafın kazanması için elimizden geleni yapıyoruz.
Peki, bizler, mahalleli, Antalyalı olarak bu kadar esnafımızın yanında olmak isterken, diğer esnaflarımızın da durumunu zora sokan uyanık esnaf kardeşlerimizi ne yapacağız. Onları eleğin üstünde bırakıp, özellikle bir ilgilenelim diyoruz açıkçası.
Mahalledeki 20 yıllık marketimiz maskeyi iki katına satarsa,
Caddemizin üstünde selamlaştığımız ayakkabıcımız ev terliklerini marka modellerle kıyaslayıp iki katına çıkarırsa,
Sütçümüz market fiyatını göz önünde bulundurup haftada bir süte zam yaparsa,
Unu, yağı, şekeri dolara bağlayıp, dolar düşünce bu esnafın sesi çıkmazsa,
Bir de üstüne, evde kalıp, kimsenin sağlığını tehlikeye atmak istemeyen vatandaşımız, işi gücü yolunda gitmeyen kardeşimiz evinde bir şeyler yapsın, satsın, evine katkı sağlasın derken bütün hobi dükkânları, boyacılar, boncukçular, cıncıkçılar az biraz para kazansın diye umut ederken, fiyatları uçurursa,
Halk ne yapsın? Sizlerin yanında olmak için üç kuruş fazladan vermeye razı, geçimini anca sağlayan mahalleli ne yapsın? Hakkınızı daima savunan, selamsız önünüzden geçmeyen komşunuz, kardeşiniz ne yapsın? Eyvallah kardeşim sen de haklısın ama bu millet de saf değil. Verir verir, baktı verdiğinin karşılığını almakta zorlanıyorsa maalesef elini eteğini çekiverir. O sürümden kazanan market zincirlerine atıverir kendini. Cebindekinin hesabını kime versin bu vatandaş?
Daha dün bir arkadaşımla fotoğrafçı esnafımıza uğradık. Eski fotoğrafa renklendirme yapılacak, çıktı alınacak, elinde satışta olan çerçeveye konulacak. İşlem bu kadar basit aslında ama fiyatı o kadar basit değildi. Çok büyük işler yapılacakmış gibi anlattı da anlattı. Gazeteci olduğumuzu söyleyince de “Siz de anlarsınız o zaman(!)” diyerek üstüne kattı. Neyse dedik, esnaf adam, sıkıntılı günler, düğün-nişan yok, teknolojik telefonların da getirisiyle fotoğrafçı da iş yok diye düşünüp ses etmedik. Üç, beş, on fazla olsun, mahalle esnafı kazansın diye düşündük.
“Renklendirme yapılıp, çıktı alınmadan bir görelim nasıl olmuş, ona göre baskıya geçersiniz” dedik, demesine de, “Kusura bakmayın, o kadar uğraşacağız, zaten haftaya hazır olur, renksiz dahi isteseniz renkli fiyatından basarız.” Diye bir geri dönüş aldık. Aradaki üç kuruş için keşke o son cümleyi kurmasaydın benim güzel kardeşim, yine ses etmeyecektik. Kırmadan incitmeden nasıl çıkarız diye düşündük, usulünce durumu izah edip ayrıldık. Akşam arkadaşım internetten indirdiği bir programla fotoğraflarırenklendirmiş, güzelleştirmiş ve basıma hazır hale getirmiş. Çok uğraşmış ama (!) 10 dakika filan gözünü telefondan ayıramamış. Sonuç muhteşem.
Bu kadar ilerlemiş teknolojimizde, aya ayak basacak noktaya geldiğimiz, Z kuşağı evlatlarımızın algılarıyla yönlendirildiğimiz 21.Yy.da esnafımızın da bakış açısı değişmeli, yaklaşımı farkındalık kazanmalı diye düşünüyorum. Kazanç kapımız önemli ama o kapıdan giren daha önemli.