Eşlerin ilişkisi, iki kişinin ilişkilerini sürdürme anlaşması yapmış olduğu bir zeminde ele alınabilir. Eşler sıklıkla bir arada yaşarlar ve yaşamda paylaşımları vardır. Pek çok eş ilişkisi, evlilikle sosyal açıdan onay almıştır. Batı toplumlarında ayrılık ve boşanma oranları hızla artmıştır. Eşlerden birinin beklenmeyen ani boşanma kararı akut bir ilişki krizine yol açarak profesyonel yardım arama davranışını doğurur.
Sosyologlar, kadın ekonomik ve ruhsal bağımlılığının boşanma oranıyla ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Bu durumun açıklanması ise ekonomik sebeplerle zorlanmadıkça kadınların mutsuz bir evliliği sürdürme isteklerinin daha az olduğu şeklindedir. Ancak hala pek çok kadın için boşanma ciddi ekonomik bedeller içermektedir.
Gözlemsel yöntemlerin kullanıldığı bir araştırmada boşanma ya da ayrılmanın ipuçları, eleştirici olmak, küçümseyici saygısız davranış, savunmacı bir tutum takınmak ve iletişimsizlik olarak belirlenmiştir.
Bu tutumlar içinde tek başına değerlendirildiğinde en belirleyici olan tutum özellikle de kadının küçümseyici-saygısız davranışlarıdır.
Çift ilişkisinde İletişimsizlikte kadın erkek farkı var mı?
Genellikle cinsiyetle ilgili farklılıklar gözlenmektedir, kadınlar daha eleştirici olurken erkekler daha çok iletişimsizlik sergilerler.
Etkileşimin bir dizi birbirini izleyen davranış örüntücüsünden oluştuğu, yakınma ve eleştirinin küçümseyici saygısız tutuma yol açtığı, bunun da daha sonra savunmacı tutuma, en sonunda da iletişimsizliğe dönüştüğü düşünülmektedir.
Farklılıkların abartılması ve duyguların karmaşıklığı gibi doğal etkileşim örüntüleri de göreceli ufak sorunlara yol açıp işlevselliği bozabilir. Eşler arası küçük farlılıklar örneğin cinsel arzu farklılıkları kendiliğinden alevlenebilir. Daha çok cinsel istek duyan eş, ilişkiyi başlatan tek taraf halini alabilir ve diğerinin cinselliğe hazır olup olmadığına odaklanabilirken, bu arada diğeri de kaçma tutumu geliştirip diğerinin cinsel saldırgan davranışlarına odaklanabilir. Bir diğerinin cinsel arzu durumunu anlayamaması, kişinin kendi gerçek istek durumunu fark edememesine yol açar, bir kişi sürekli istiyor, diğeri hiçbir zaman istemiyor gibi görünüyor.
Zıtlaşmada ise bir konudaki duyguları karışık olan eşler birbirinin tersi kutuplarda yer alırlar. İçsel bir çatışma ilişkiye yansıtılır. Çocuk sahibi olma konusunda eşlerin karmaşık düşüncelerinin kutuplaşması kronik duygusal çatışmalara yol açabilir.
Pek çok eş bir diğerinden düzenli olarak sözlerini kanıtlamasını ister. Bu durum kişilerin endişelerinden ya da ilişkideki güç dengesinin durumundan kaynaklanabilir. İlişkisine daha çok bağlılık duyan kişi boşanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir. Saldırgan tutumlar, bağımlılığını inkar etme ve güç kullanma çabası sonucunda ortaya çıkabilir. Yakın eş tarafından reddedilmek, geçmişte yaşanan travmatik deneyimleri anımsatarak dürtüsel özkıyım girişimlerine veya eşe karşı saldırgan tutumlara yol açabilir. İlişkisine daha çok bağımlılık duyan kişi boşanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir.
EŞLE İLİŞKİLİ SORUNLARINDA TUTKULU AŞKIN YERİ NEDİR?
Kişinin aşık olduğu kişiye karşı duygusal bağımlılığının olduğu bir durum olarak tanımlanır. Belirtileri o kişiyle sürekli meşguliyet, duygularına karşılık vermesi için yoğun istek duyma, o kişiyi idealize etme ve hiçbir umut olmadığı zaman bile nedensizce ümit beslemedir. Aşık olma her yaşta olabilir ve tüm kültürlerde tanımlanmıştır.
Karşılıksız aşk; depresyon ve özkıyım davranışlarına yol açabilir. Bir kişinin esas ilişkideki sorunlar, kişinin başka birisine aşık olma riskini doğurur.
İLİŞKİDE ŞİDDETİN SÜRECE ETKİSİ NASILDIR?
Şiddet ilişki sorunlarıyla ilişkili olabilir. Eşe şiddet uygulama kişinin bireysel dürtü kontrol sorunlarını, toplumsal ilişkilerinin bozukluğunu ve sıklıkla alkol veya başka madde bağımlılığını gösterir. Eşe şiddet uygulama tüm toplumsal sınıflarda ve sosyoekonomik düzeylerde gözlenmektedir. Kadına uygulanan şiddet açısından gebelik riskli bir dönemdir. Şiddette maruz kalma sıklıkla depresyon ve öğrenilmiş çaresizlikle sonuçlanır. Hasta şiddete maruz kaldığını saklayabilir ancak klinisyenler eşin kötüye kullanımı olasılığı açısından tetikte olmalıdır.
ÇİFT TERAPİSİNDE NELER YAPILABİLİR?
Eşle ilişkili sorunlarını gözlemleyen psikiyatristler, hastanın durumunun, ilişkiden mi, yoksa mental hastalıktan mı kaynaklandığını değerlendirmelidir. Mental bozukluklar, bekarlarda, hiç evlenmemiş, ayrı yaşayan ya da boşanmış kişilerde, evlilere göre daha sıktır. Klinisyenler tanı koyarken gelişimsel, cinsel, iş ve ilişki öykülerini, iyice incelemelidirler.
Evlilik, eşlerin belirli bir düzeyde uyumunu gerektirir. Sorunlu bir evlilikte terapist eşlerin sorunlarını çözme ve çocuk bakımı konusundaki tutumları, birbirlerinin akrabalarıyla olan ilişkileri, sosyal yaşamları ekonomik durumları ele alış biçimi ve cinsel tutumları, konusunda iletişimlerini arttırmak yönünde cesaretlendirici olmalıdır. Bir çocuğun doğumu, düşük ya da kürtaj, ekonomik stresler, taşınma, hastalıklar büyük iş değişiklikleri ve evlilik içindeki rollerde belirgin bir değişikliğe yol açabilecek herhangi bir sorun ilişkilerde stresli bir döneme yol açabilir. Çocukların hastalanması evliliklerdeki en büyük sorunları doğurur ve bir çocuğun hastalık ya da kazayla kaybı sıklıkla boşanmayla sonuçlanır. Cinsel tatminsizlikler pek çok evlilikte söz konusu olsa da yaşam boyu süren anorgazmi ya da sertleşme sorunu sıklıkla sorun olarak karşımıza çıkar.
Eşler, farklar kültürlerden geliyorlarsa ve farklı değerler sisteminde yetiştirilmişlerse, evlilikteki rolleriyle ilgili beklentileri konusunda sorunlar yaşarlar. Örneğin düşük sosyoekonomik sınıftan kişiler, çocukları disipline sokma aracı olarak dayağı kabul edebilirler. Orta sınıftaki insanlar aile hakkındaki kararları ortaklaşa vermek isterler ancak son sözü kocanın söylemesi beklenir ve çocuklarının disiplinini konuşarak sağlamayı tercih ederler.
Evlilik terapisinde olduğu gibi, terapist, eşlerle birlikte, çiftin ilişkisini iyice incelediğinde değerler çatışması, yeni rollere uyum, kötü iletişim gibi sorunlara en iyi çözümler bulunur.