Normal hayatımızı sürdürürken aklımıza nedense pek de ölüm düşüncesi gelmez. Sanki kötü hastalıklar, kötü olaylar ve ölüm hep başkalarının başına gelir gibi hissederiz. Sanki hepsi bizden uzaktır. Fakat bir gün kalktığımızda kendimizi biraz yorgun, halsiz hissederiz, bu durum birkaç gün sürünce doktora gideriz. Bize o hep başkalarının başına geldiğini düşündüğümüz ve hiç de konduramadığımız bir gerçeği söyler. Ya da hiçbir şey yoktur; genel bir sağlık taraması yaptırmak için doktora gitmişizdir ve beklenmedik bir şekilde bir hastalık tanısıyla karşılaşırız.
Yaşam alt üst olur, gelecek beklentileri sarsılır ve belki de ilk kez bizi biz yapan şeylerden (anne olma, eş olma, arabası olma, …mesleği olma, ….) bağımsız olarak yalnızca “hastalık ve ölüm karşısında aciz bir varlık olduğumuzu” fark ederiz. İşte bu bizim temel gerçeğimizdir.
Bu temel gerçeği dilimiz söylemesine rağmen kalbimizin söylemesi ne yazık ki çok da kolay olmamaktadır. “Ben artık hastalığı olan biriyim, hastalığımın gereklerine göre yaşamak durumundayım” demek, bu durumu kabul edebilmek bir süreç gerektirir. Kimilerinde bu süreç hızla gelişir ve kabul etme gerçekleşirken, kimilerinde bu süreç çok uzun sürmekte hatta kişiler hastalığını kabul etme aşamasına gelememektedir.
KANSER HASTALARINDA SANAT TERAPİSİ
Sanat terapisi, dışavurumcu terapinin bir biçimidir. Sanat dışavurumu kanserli hastalarda özellikle yararlıdır. Çünkü ciddi bir şekilde hastalık tanısı almış kişiler durumlarını sözel ve söz dışı olmak üzere iki biçimde ifade ederler.
Sözel ifade; sıklıkla onların hastalıklarıyla ilgili tıbbi olarak tanımlamalarıdır ve bu tanımlamalarda tıbbi bilgiye dayalı olarak kişi durumunu tekrar akılcı bir biçimde anlatır.
Söz dışı ifade ise hastalıklarının çok fazla kişisel ve gizil algısıdır. Bu kişisel ifade bilinçli ya da bilinçdışı olabilir ve evham, karmaşa, yanlış anlama, korku ya da anksiyeteyi kapsayabilir. Bu söz dışı ifadenin kelimelerle iletişim kurmaktan çok sanat gibi söz dışı bir yöntemle açığa çıkarılabilme olasılığı çok daha fazladır.
SANAT TERAPİSİ NE ZAMAN KULLANILABİLİR?
Sanat terapisi sözün bittiği, yetersiz kaldığı yerde başlar. İnsanları iyileştirir, onarır, dönüştürür. Kişi kendisinin anlatmak istediği kadarını ortaya koyar. İstemediklerini ise kendisine saklar. Yani bu yöntemde doğrudan probleminiz hakkında konuşmak durumunda kalmazsınız. Bunun yerine, bu problemi sanat yoluyla, daha estetik, daha yumuşak bir şekilde ortaya dökersiniz.
Sanat terapisinde metaforlar ve semboller kullanılır. Yani ortaya dökülen şeyler problemi birebir yansıtmak zorunda değildir. Kişilerin kendi acılarıyla yüzleşmesi imkansız ya da çok zorsa bu yöntem etkin bir şekilde kullanılabilir. “Yaptığım şey bende değil, kağıt üzerinde. Benimle bir alakası yok. Sadece içimi döktüm, ama neye tekabül ettiğini bilmiyorum” düşüncesi insanların içindekileri daha rahat ortaya dökmesini sağlar.
Sanat Terapisi grup halinde, bireysel olarak ya da çiftlere uygulanabilen, iletişimi kolaylaştıran ve eğlenceli hale getiren bir tekniktir..
Sanatla terapinin temel esaslarından biri, kişinin kendisi hakkında yorumu kendisinin yapmasıdır. Kişi grup içinde kendini güvende hissettiğinde, diğer üyelerin görüşlerinden de yararlanarak kendi ürünlerinden daha iyi yararlanabilir. Bu süreçte duyarlılık önemlidir. Diğer üyeler, ona sorular sorup, onun kendi ürünü hakkında görüşünü aldıktan sonra yorum yaparlarsa, ona daha yararlı olabilirler. Bir dizi oturumun sonunda, aynı temada başka ürünlerin değerlendirilmesi de kişinin içgörüsünü güçlendirecektir,
SANAT TERAPİSİNİN DOĞUŞU…
“Müzik ruhun gıdasıdır…”
Son yıllarda yapılan araştırmalar artık müziğin fiziksel etkilerini ve beynin gelişimine katkılarını ortaya koymaktadır.
Sanat terapisi yöntemlerinden olan müzik terapisinin tedavi süreçlerinde kullanılması çok eski bir uygulamadır. Türk müziğindeki makamların ve batı müziğindeki bazı eserlerin hastalıklar üzerinde olumlu sonuçları bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Büyük İslam bilgini ve filozoflarından İbn-i Sina (980- 1037) müziğin tıpta oynadığı rolü tanımlar “… tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.”
Türklerde müzik ve dans ile tedavi yöntemi çok eskiye dayanır. Özellikle şamanik inanç çerçevesinde ayinlerin en önemli malzemeleri melodi, ritm ve danstı. Bu ayinler sırasında kullanılan müzik aletleri kutsal kabul edilirdi. Müzik eşliğinde icra edilen danslar genellikle bazı kutsal figürlerin taklidi şeklinde olurdu. Kazak, Kırgız ve Altay Türklerinde “Baksı dansı ya da baksı tedavi seansı” yıllardan beri Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır.
Günümüzde müzik terapisinin yanı sıra, resim, dans, edebiyat, seramik, drama, tiyatro, sinema gibi sanat terapisi teknikleri, kendimizi ve çevremizi farklı bir gözle algılamamıza, anlamamıza yardımcı olur.