İleri gazetesinde yazı yazmam istendiğinde teklifi hemen kabul ettim. Onur duydum. Bundan böyle sizlerle bu köşede yaşlanma ve yaşlılığı konuşacağız. Haklısınız, konuşmak yanlış bir kelime, ama ben yazılarımı yazarken, sizleri tasavvur edip, sanki sohbet ediyormuşuz gibi yaparak hem bu işten daha çok zevk duyacağım hem de yazılarımı adeta konuşuyor gibi yazarak, görünmez bir boyutta okuyucumla buluşmamızı sağlayacağım.
Önce yaşlanma ve yaşlılıkla niçin ilgilenmemiz gerektiği sorusuna birlikte cevap arayalım. Şöyle gerilere uzanalım. Belki henüz o zamanlar hayatta değildiniz, hatta belki de plan dahilinde bile tasavvur edilmiyorsunuz. Bahsettiğim yıllar 1960-65, yani orta yaşın üst sınırına erişenlerin dünyaya geldikleri dönem.
O dönemde kadın başına çocuk sayısı 6’nın üzerindeydi. Doğurganlıkta dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyorduk. Nüfusu arttırıcı politikalar izlenmekteydi. Kurtuluş Savaşı’nın ardından ülkemizin yöneticileri nüfusumuzun artmasının şart olduğunu görmüş ve bu yönde adımlar atmıştı. Fakat yavaş yavaş bunun olumsuz etkileri de hissedilmeye başlanmıştı. Çünkü nüfusun artış hızına ekonomi ayak uyduramamıştı. Bu yüzden o dönemde Türkiye örneğin Almanya ve Avustralya’ya işçi göndermeye başlamıştı. Nüfusun çoğalmasının başlıca nedeni doğurganlığın yüksek olmasıydı. Yurtdışına işçi göçüne rağmen nüfus çoğalmaya devam ediyordu. Bu yüzden nüfus planlaması adı altında nüfusu azaltıcı politikalarda karar kılındı.
Nüfusumuzun artışı durdu mu? Durmadığını biliyoruz. Bugün 81 milyona yaklaşan nüfusa sahibiz. Bunun içinde Suriyeli mülteciler yoktur. Onları katarsak 84 milyon civarında kişi yaşıyor şu anda Türkiye’de. Nüfusumuzun yüzde 8,5’inin yaşı 65 ve üzerindedir. Nüfus istatistiklerinde bu kişiler yaşlı olarak tanımlanmaktadır.
Bu arada doğurganlık nasıl gelişti? Bugün 2’ye yaklaşmıştır. Yani nüfus planlaması tuttu diyebiliriz, ama nüfus artmaya devam etti. Neden acaba? Biraz düşününce herkes bunun cevabını verebilir. Bunun için uzman olmanız gerekmez. İki sebep öne çıkmaktadır. Bir taraftan endüstrileşme düzeyi ileri seviyedeki ülkelere nazaran nüfusumuz hala genç sayılır. Dolayısıyla yeni aile kuran gençler yeterince vardır. Diğer taraftan yaşam süremiz hızla ilerlemektedir. Bu iki fenomen bir araya geldiğinde nüfus artmaya devam eder. Şu anda biz bu safhanın içinde yer alan bir toplumuz. Bu yüzden önümüzdeki yıllarda nüfusumuz hem artmaya devam edecek hem de yaşlanacaktır.
Nüfus nasıl yaşlanır? Yaşlı oranının toplam nüfusta artması, nüfusun yaşlanma sürecine girdiği anlamına gelmektedir. Ama muhakkak tahmin ettiniz. Nüfus insan gibi değildir. Yaşlanmanın yanı sıra gençleşebilir de. Bunun şartı doğurganlığın tekrar yükselmesini ağlamaktır. Fakat şimdiye yaşlanan topluma sahip olan ülkelerin hiçbirinde bu başarılamadı. Aksine doğurganlık bazı ülkelerde 2’nin de belirgin şekilde aşağısına düştü, örneğin Almanya’da. Dolayısıyla nüfusumuz yaşlanma devam edecektir. Benim tecrübelerim yaşlanma ve yaşlılık üzerine düşünenlerin toplam nüfustaki oranının çok düşük olduğunu gösteriyor. Bu aslında bir sürprizdir. Çünkü bugün herkesin 65 yaş ve ötesine erişme olasılığı çok yükselmiştir. Ortalama 78 yıl yaşıyoruz. Kadınlar ortalama yaklaşık 81 yaşına erişiyor, erkek 75.
Bunun sonucunu muhakkak tahmin ediyorsunuz. Aynı anda 5-6 kuşağın bir arada yaşadığı bir toplumuz. Çocuk, genç, orta yaşlı, genç yaşlı, yaşlı, yaşlı yaşlı, ileri gibi terimlerle ifade ettiğimiz gruplar uluştu. Her birinin yaşamdan beklentileri ve ihtiyaçları da farklıdır. Genel ve yerel sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim politikalarıyla her birinin farklı ihtiyaçlarının giderilmesi için çaba harcanıyor. Yani nüfusumuzun yaşlanması, diğer adıyla toplumsal yaşlanma, kompleks ihtiyaç yumağı olarak tasavvur edilebilir.
Bu kompleksliğin azaltılması, anlaşılır hale getirilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması için sadece politik aktörlerin yaşlanma ve yaşlılığa duyarlı olması yeterli gelmeyecektir. Bu toplumun her ferdi yaşlanma ve yaşlılık fenomenlerine duyarlı olmalıdır. Yaşlanma ve yaşlılığa yönelik bireysel duyarlılığın yanı sıra kurumsal duyarlılığın da artması gerekiyor.
İleri gazetesi bana, düşüncelerimi kamuoyuyla paylaşmayı teklif ettiğinde düşünmeden olumlu cevap vermemin nedenleri bunlardır. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere şimdi hoşça kalın diyorum…