Yaşlanma ve yaşlılık olgularıyla uzun süreden beri ilgilenen bir bilim adamı olarak, bu olgularla ilişkili bilgilerimin devamlı yenilenmeye muhtaç olduklarını bilirim. Her alan için geçerli olan bu durumun gerontolojide her zaman kabul gördüğünü söyleyemiyorum. Bizim toplumuzda yaşlanma ve yaşlılık, daha ziyade eskiden kalan görüşlerle değerlendiriliyor. Bu nedenle yaşlılık ve öğrenme arasında mevcut olan bağlantıları görmede zorluk çektiğimizi düşünüyorum.
Yaşamak öğrenmektir! Yaşadığımız sürece gelişir ve öğreniriz. Bununla birlikte öğrenmeyi, bilgi edinimi veya bellek performansı olarak sınırlı bir bakış açısından anlamamak gerekir. Öğrenme, yeni deneyimler, bunlarla ilgileniş ve bunları davranışlarla birlikte değerlendirmek olarak kavranmalıdır. Öğrenme, tüm yaşam boyunca – beşikten mezara kadar – deneyime dayalı, gerekli ve mümkün davranış değişimi olarak kavranmalıdır
Sürekli yeni deneyimlerle karşı karşıya kaldığımız hızlı tempolu dönemlerde, bugünün en son başarısı olarak lanse edilen, ama yarın modası geçmiş olacak hızlı teknik ve sosyal değişim çağında, sürekli ve yeniden öğrenmenin düpedüz varoluş gerekliliği olduğu anlaşılmaktadır. Sadece serbest zaman toplumunda veya performans toplumunda değil, aynı zamanda yeni koşullar ve yeni durumlarla yüzleşmeyi talep eden öğrenen bir toplumda yaşıyoruz.
Bugün, 21 Ağustos 2020, yediden yetmişe yeni bir şey daha öğrendik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karadeniz’de 320 milyar metreküp hacminde bir doğal gaz yatağı bulduğumuz müjdesini toplumumuzla paylaştı. Bu paylaşımla birlikte bugün bir arada yaşayan kuşakların hepsi yeni bir şey öğrendi: Türkiye’nin enerji konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olma yolunda çok önemli bir adım attığını hepimiz öğrenmiş olduk.
Ben, bu yeni bilgi ile yeni bir yaşlanma sürecinin de başladığını düşünüyorum. Bizim çocuklarımız ve torunlarımız, bugün bizlerin edinmiş olduğu bu bilginin etkileri altında yaşlanacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği bu “müjde”, eğitimde, ekonomide ve politikada bir değişimin de müjdesidir.
Sadece ekonomik kalkınmada enerji satan ülke konumuna yükselmede noktalanmayacak olan yeni bir dönemin başlangıcına şahitlik etmenin gururunu yaşadık. Bunun ülkemizin ve insanımızın geleceği açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak istiyorsak, sadece milletimizin sevincine değil, aynı zamanda Türkiye karşıtlarının üzüntüsüne de bakmak gerekir.
Örneğin bugün dünyanın gözü Türkiye’nin üzerindeydi, ama “Gezi Olaylarını” her gün sabahtan akşama kadar canlı olarak yayınlayan Almanya’nın haber kanalı “n-tv”, ne Erdoğan’a canlı bağlantı yaptı ne de açıklamanın ardından bir haber yayınladı. Elbette yarına kadar birkaç satır bir şeyler yayınlayacaktır. Fakat beni bu olayda en çok sevindiren, Türkiye’nin bu başarısını Alman kamuoyundan mümkün mertebe gizleme eğilimidir. Çünkü bugün bizim için mutlu bir gün iken, onlar için matem günüdür. Bunu da yediden yetmişe bütün kuşaklarımız, bugün öğrenmiştir.
Yaşamak öğrenmektir, derken işte bunu kastediyorum. Hepimiz 21 Ağustos 2020’yi yaşadık ve birlikte bir şeyler öğrendik. Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’ın müjde vereceğini açıklamasından hemen sonra başlayan tartışmalarda, bazı kişilerin bundan tedirgin oldukları, sevinemedikleri, olayı küçük göstermeye çalıştıklarına da şahit olduk. Yaşadığımız sürece gelişir ve öğreniriz, derken bunu da kastediyorum. Dış mihrakların yanı sıra iç mihrakları da dikkate almak zorunda olduğumuzu gördük.
Öğrenmenin, sadece bilgi edinimi veya bellek performansı olmadığını, yeni deneyim, bunlarla ilgileniş ve bunları davranışlarla birlikte değerlendirmek olduğunu da gördük. Beşikten mezara kadar deneyime dayalı, gerekli ve mümkün davranış değişimi olarak tanımladığım öğrenme alanında, bugün ışıl ışıl, apaydınlık bir geleceğe yolcuğumuzun devam ettiğini öğrendik. Bu gün Millet olarak gururlu ve mutluyuz…