Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emeklilik sistemi üzerine bir gerontolog gibi açıklamalarını toplumsal yaşlanmanın hem kanıtı hem de politikaya bunun yansıdığı şeklinde değerlendirmek gerekir. Bugüne kadar hiçbir politikacı emeklilik yaşını bu kadar savunmamıştır. Cumhurbaşkanı, “38 yaşında emekli olunur mu?” derken cevap beklediği için bunu sormamıştır. Retorik sorusunun içinde cevabı verilen bu soru ile bağlantılı olarak yapmış olduğu açıklamalarında, Cumhurbaşkanı bir Gerontolog’tur ve yerden göğe kadar bu tanımında haklıdır.
CHP milletvekili Gürsel Tekin’in “Erdoğan 46 yaşında emekli oldu” demesi tamamen yersizdir. Çünkü Tekin’in açıklamalarında, Cumhurbaşkanımızın eski emeklilik mevzuatının geçerli olduğu bir dönemde emekli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla o zamanki mevzuata göre elde edilen emekliliği, 18 yıl sonra eleştirmenin akla ve mantığa uygun bir yanı olamaz. Ayrıca Tekin, CHP’deki emeklileri ve koltuğa yapışıp emekli olmamak için direniş gösterenleri de açıklamalıdır.
Henüz 2000 yılında yayınladığım Türkiye Yaşlılık Raporu’nda, yeni mevzuatın gerekli ve eskinin ise artık endüstrileşen Türkiye’nin sırtındaki bir kambur olduğunu belirtmiştim. Benim hesaplarıma göre eski mevzuata göre 18 yaşında çalışmaya başlayan bir kadın primlerini ödediği 20 yıllık çalışma süresinin ardından 38 yaşında, yine 18 yaşında çalışmaya başlayan bir erkek ise 25 yıllık çalışma hayatından 43 yaşında emekli olarak ayrılmaktaydı. Bugünün uzun ömürlü insanı dikkate alındığında, erken yaşta emekli olmanın, ülkemize getirdiği yükü de vurgulamış ve emeklilik yaşının kademeli olarak kadın ve erkek için 65 yaşına yükseltilmesini desteklediğimi belirtmiştim.
Gerçekten erken emeklilik, doğuşta ortalama yaşam beklentisinin erkekler yaklaşık 76 yıl, kadınlarda 81 yıla yaklaştığı ülkemizde artık büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Cumhurbaşkanımızın belirtiği gibi emeklilik süresi çalışma süresini aşmıştır. Diğer taraftan doğurganlık 2 seviyesine inmiştir. Artık 1960’lı yılların ortalama 6 çocuk dünyaya getiren kadını yoktur. Kadınlarımız çalışma yaşamına katıldıkça doğurganlığın daha da azalacağı varsayımından hareket edilmelidir. TÜİK’in nüfus projeksiyonları da toplumuzun yaşlanmaya devam edeceğini göstermektedir. Bütün bunları alt alta toplayınca, erken emekliliği savunanların, neyi savunduklarını anlamak mümkün değildir.
Ancak emeklilik yaşının yükseltilmesi kadar, yaşlılık sorunlarını da masaya yatırmamız gerekir.
Ortala yaşam süresinin hızla uzadığı dikkate alındığında, ülkemizde ileri yaşa erişecek kişilerin çoğalmaya devam ettiğini göz ardı edemeyiz. Nitekim belirttiğim raporda Türkiye nüfusunda en hızlı çoğalan nüfusun 80 yaş ve üzeri nüfus olduğunu özellikle vurgulayarak, ileri yaşlılığın ağır kronik hasta, bakıma muhtaç ve Alzheimer hastası kişilerin çoğalacağını, bu yaşlıların bakımını üstlenen ailelerin bakım potansiyelinin ise azalan doğurganlık nedeniyle uğrayacağını, bu yüzden de bakım sigortasının devreye sokulması için girişimlerin başlamasını önermiştim.
Cumhurbaşkanımızın bu konuşmasından sonra sebebini mantıken açıklayamayacağım, sadece bir duygu olarak, ben de “bakım sigortası” umudu belirdi. Belki yerel seçimlere yaklaştığımız
bir dönemde, yaşlanan toplumumuzun ihtiyacı olan bakım sigortasının da devreye gireceği müjdesini Cumhurbaşkanımızdan işiteceğiz. Haydi hayırlısı olsun…