Umut Vakfı’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde yayınladığı “2016 Yılındaki Kadın Cinayetleri Haritası” toplam 397 kadının öldürüldüğünü ortaya koymaktadır. Bunların 317’si silahlı cinayettir. (http://www.posta.com.tr/2016-yili-kadin-cinayetleri-istatistikleri-haberi-1274474).
Durum 2017’de daha da kötüleşti: Erkekler tarafından 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk istismara uğradı, 332 kadın cinsel şiddete maruz kaldı. (https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-de-kadin-cinayetleri-2017-de-yuzde-25-artti/4187800.html).
Kadın açısından 2018 yılı da tehlikeli başladı. Ocak ayında 28, Şubat ayında ise 47 kadın öldürüldü. (http://siyasihaber3.org/e/kadin-cinayetleri).
Kadına yönelik her şiddet cinayetle sonuçlanmadığı için kamuya yansımıyor. Binlerce kadın çeşitli nedenlerden ötürü erkeğin şiddetine maruz kaldığını söylemiyor. Erkeğin genelde daha fazla suç işlemesi ve suça daha fazla eğilimli olması açıklamalar arasında en naifidir. Neredeyse doğal bir durumla karşı karşıyaymışız gibi bir algı yaratmaktadır. Aslında kadın cinayetlerinin başta gelen sebebinin namus kavramına dayandığını herkes bilmektedir. Kadını namus için öldüren erkeğin, “namusunu kurtarmak” cinayet işlediğini iddia etmesi, namussuzluğun en belirgin göstergesidir. Çünkü sözde namusunu kurtaran erkeğin “başkasının namusuna” kem gözle bakmadığının garantisi değildir. Namussuz erkeğin namusunu kurtarmak için başvurduğu cinayetin “sebebi” aslında yine kendi namusunu herkesin namusundan üstün gören namussuz bir erkektir.
Cinayete meyilli olup namusunu kurtarmak için kadını gözünü kırpmadan öldürmeye hazır durumdaki bu namussuz heriflerin psikolojisini normal bir insanın anlaması ne mümkündür ne de anlamak zorundadır. Namussuz erkeklerin namus uğruna işledikleri cinayetlere “anlayış” kılıfını uydurmak ise namussuzluğun en kıdemlisidir.
Cinayet sadece fiziki saldırı sonucu hayatın sona ermesi değildir. İnsan yaşayan bir ölü olabilir. Erkeğin baskısı ve şiddeti altında ezilen, cinsel istismara uğrayan binlerce ölü kadının nasıl kurtarılacağı sorusunun cevabı da kolay değildir. Fakat asıl önemlisi bu soruyu cevaplamak niyetindeki erkekler olarak bize mahsus eksikliklerimizdir.
Kadını koruma ve kollama altına alan yasalarla kadın cinayetleri bir nebze olsun önlenebilir. Bir “zihniyet değişimi” gereklidir. Zihniyet değişiminden anladığım ise kadın cinayetlerinin aslında “toplum cinayeti” olduğudur. Her kadın cinayeti, hayata gözünü açma ihtimali olan bir çocuğun öldürülmesi demektir. Erkeğin baskısı altına yaşayan her kadın; yaşayan bir ölüdür. Dolayısıyla bu, toplumun bir parçasının ölmesi demektir.
“6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” diyen kadınlar var mı? Belki birkaç istisna olabilir. Ama kadınların çoğu buna karşıdır ve karşı olması da normaldir. “6 yaşındaki çocuk” ifadesinden çocuğun cinsiyeti belli değildir, ama bu “çocuk” şüphesiz bir kız çocuğudur. Öte yandan bunun tartışılmasında açıkça görülen bir çarpıklık vardır. Şöyle ki: “6 yaşında çocukla evlenilmez” diyen bir kimse, başka bir yaştaki çocukla evlenilebilir dediğinin farkında değildir. Herhangi bir yaş sınırı üzerinde tartışmak yersizdir ve saçmalıktır.
Sorun “çocuk evliliğidir” ve bu çocuk bir kız çocuğudur. Çocuk evliliğini isteyen her erkeğin niçin çocukla evlenmek istediğini sormak gerekir? Yoksa 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmeyi isteyen erkeğin, bu evlilikten başka beklentileri mi var? Mesela mutlu bir yuvayı mı hayal etmektedir, yoksa sapık hayallerini gerçekleştirmeyi mi?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece kadının günü olmamalıdır. Anasını, bacısını, karısını, kızını, toplumunu seven erkekler Dünya Kadınlar Günü’nü erkeğin de günü kabul etmeli ve namussuz erkeklere “gününü göstermelidir”…