İnsanın yaşam süresi uzuyor, ama yeryüzündeki en uzun ömürlü canlı değildir. Kaplumbağa kadar bile olamadık. Ama yaşı 2000-3000 yıl olan ağaçlar var. İnsan uzun yaşamakla övüne dursun, uzun ömürlü canlılar insanın kısacık ömrünü bu denli abartmasına belki de hayret ediyor. İnsan hem insanın, hem de diğer canlıların baş düşmanıdır. Uygarlık dediği şey, hemcinslerini ve diğer canlıları daha iyi sömürme olanaklarına sahip olmasının diğer adıdır. Uygarlaştıkça dünyanın başına bela kesilen insanın kendi yaşlısına ayıracak zamanı kalmadı. Endüstri ülkelerinin en önemli bilim, uygulama ve yayın alanlarından biri olan Gerontoloji, bana göre insana insanlık öğreten bir bilimdir. Türkiye’de yeni bir bilim dalı ve uygulama alanı olmasını ise dezavantaj olarak görmüyorum. Çünkü potansiyellerine henüz dokunmadık. Bu potansiyelden faydalanmak için önce Gerontologlara ihtiyacımız vardır. Yaşlanma ve yaşlılığı, farklı açılardan görebilen, bunların anlamlarını izah edebilen ve sebepleriyle açıklayabilen Gerontologlar henüz ülkemizde yetişmedi. Yaşlanma ve yaşlılığı bilimsel, toplumsal, kültürel ve sosyal politik alanlarda tanıtacak, izah edecek, çözüm üretecek, yaşlanan insana ve topluma yön gösterecek. Gerontoloji; dinamik özelliklere sahip bir kavram olarak geniş anlama sahiptir. Bizim göremediğimiz anlamlarını gören ülkeler, tesadüf olmasa gerek, aynı zamanda dünyanın en ileri ülkeleridir. Gerontoloji yaşlanmanın evrensel prensiplerini, değişkenliğini araştırmaktadır. Değişkenliği anlamak, oluşum koşullarını ve toplumsal anlamlarını ortaya koymak amacıyla hareket etmektedir. Kimilerine göre yaş, nüfus kapsamında farklılık yaratan önemli bir sosyal kategoridir. Bir “Sosyal Kronometre” olarak kabul edilir. Formel ve informel sınırları olan sosyal rollere girişi ve çıkışı sağlarken, sürekli uzayan yaşam süresini anlamlı şekilde dönemlere ayırmayı sağlamaktadır. Bu yüzden açıklayıcı nitelikleri olduğu kabul edilir. Bu görüşlere katılmayanlara göre ise, ileri yaşlarda değişkenlik düzeyi çok yüksektir. Bu yüzden yaşlıların randımanı, yaşantıları ve davranışları bireyin yaşına bakılarak tespit edilemez. Bu yüzden yaşın açıklayıcı bir özelliği yoktur. Yaş, hiçbir şeyi açıklayamaz. Kompleks bir olgu olan yaşlanmayı açıklayabilecek özelliklere sahip olduğu sadece boş bir iddiadır. İnsanın yaşı sadece kısmen yaşlılıkla ilişkili müdahalelerde uygun bir göstergedir. Kronolojik yaşın tarihsel süreçte uğradığı değişimlerin göz önüne alınmaları gerekir. Yani 60 yaşındaki bugünkü insan ile iki yüz yıl önceki 60 yaşındaki insanı birbiriyle karşılaştırmak mümkün değildir. Çünkü kronolojik yaşları dışında hiçbir özellikleri birbirine benzerlik göstermeyecektir. Yaşamı yaşa göre dönemlere ayırırken, yaşam süreçlerinin renklendiği ve yaşam biçimlerinin çeşitlendiği inkâr edilmemelidir. Yaşlanma sürecinde kayıplara uğrarız. Özellikle bedensel kayıpları önlemek mümkün değildir. Buna karşın diğer alanlarda kazançlar elde ederiz. Gençlerde eksik olan yaşam tecrübelerimiz çoğalır. Yaşam krizleri önünde yaşlılar kolay kolay paniklemez. Yaşlıların psişik dayanıklılığı gençlerde yoktur. Yaşam tecrübeleri yaşlıyı her koşula ve duruma hazırlıklı hale getirir. Bir kimse yaşlılığın kaç yaşında başladığını biliyor gibi konuşuyorsa, o kişinin yaşlılığı bilmediği bellidir. Bunu yaşlılığı takvimle ölçmeye çalışmasından hemen anlamalıyız. Yaşlılar; zihinsel randıman, kişilik özellikleri, sorunların üstesinden gelme yeterlilikleri, sosyal ilişki biçimleri ile toplumun en heterojen grubudur (Nelson, Dannefer 1992). Yaşlılara yönelik tutum ve davranışlar, bedensel ve ekonomik durumuna bağlı olarak değişmektedir. Sağlıklı ve ekonomik açıdan bağımsızsa başka, hasta, yoksul ve bakıma muhtaçsa başka davranışlara maruz kalmaktadır. Dolayısıyla biyolojik faktörlere sosyal anlamlar yüklüyoruz (Rosenmayr, Rosenmayr 1978). Bedensel özellikleri ve sosyal durumları arasındaki bağlantılardan yaşlılar hakkında görüş ve tutumlar ortaya çıkıyor. Bunlar damgalama süreçlerinin başlangıcını teşkil ediyor