Gerontoloji alanına yeni katılan bir ülke olduğumuzu vurgulayarak, bunu yaşlılarımızın kötü yaşam koşullarının mazereti olarak gösteremeyiz. Ancak gerçekten böyle bir intiba oluşmaktadır. Yaşlıların sürekli bakım, hastalık, tedavi kavramlarıyla aynı anda sık sık anılmaları, yaşlılığın olumsuz görüntüsünü daha da kafalara kazımaktadır. Yaşlıların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için Gerontolojiye ihtiyaç yoktur, ama Gerontoloji hangi yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile yaşlanma süreçlerinin de iyileşebileceğini gösterebilir. Yani Gerontoloji yaşlanan toplumumuzun sosyal politikalarına, diğerlerinin yanı sıra rehberlerden biri olarak katılabilir. Hatta bugün gelişmiş refah ülkelerinde gerçekten Gerontolojinin bilgilerine ve bulgularına büyük değer verildiği görülmektedir. Ülkemizde hâlâ yaşlanma süreci kayıp süreci olarak görülmektedir. Yaşlanan insanın her yönden kayba uğradığı ve bunun önlenemeyeceği inancı git gide yaygın hale gelmektedir. Her ne kadar gerontologlar bu gidişatın yanlış olduğunu söylese de, karar verici pozisyondaki aktörler, buna kulaklarını tıkamış, gözlerini kapamıştır. İşitmek istemediklerini duymayanlardan oluşan büyük bir karar verici kitlesine, Gerontolojinin faydaları nasıl anlatılabilir? Aslında hiçbir şekilde anlatılamaz. Sadece ampirik bulguları metne dönüştürerek anlatma olanağı vardır, ama genel kanıya göre okumayı sevmeyen bir toplumuz. Eğer bu doğruysa, gerontolojik yayınlarımızın da ufak bir okuyucu kitlesi ile yetinmek zorunda kalacağını sineye çekeceğiz. Kafalarımıza kazınan olumsuz yaşlı görüntüleri nereden geliyor? Bir taraftan kişisel gözlemlerden. Herkesin ailesinde ve yakın çevresinde yaşlı insanlar vardır. Bunların içinde muhakkak yaşlılığın olumsuz özelliklerini tasdikleyen durumunda olanlara da rastlanmaktadır. İnsanlar genellikle kendi görüşlerini destekleyen algılara odaklanırlar. Bu yüzden kendi görüşlerinin aksine işaret eden algıları görmezlikten gelirler. Tolstoy’un dediği gibi “Kibir olmasa insan yaşayamaz.” İnsanın kibirliliği yaşlılar açısından bugün önemli bir engel haline gelmiştir. İlla yaşlılığı olumsuz gözlükle görmeye niyetli olduğu için birçok insan yaşlılardaki potansiyelleri göremiyor veya görmek istemiyor. Yaşlılık bunaklık değildir, hastalık değildir, her yönden kayba uğramak da değildir. Yaşlanma sürecinde her insan bazı yönlerden kayba uğrar ve bazı yönlerden kazançlar elde eder. Kazançların kayıplardan daha fazla olabilmesi için yaşlanma süreçlerine müdahale edilmelidir. Olumsuz gelişmeler önlenmeli, olumlu gelişmeler desteklenmelidir. 1950’li ve 1960’lı yıllarda yaşlılığın olumsuz algıları çok yaygındı. Araştırmaları ve yaşlı hizmetlerini “kayba uğramış varlık” görüntüsü belirlemekteydi. Bu yüzden olumlu değişimlere çok az fırsat alanı sunmaktaydılar. 1970’li ve 1980’li yıllarda, özellikle ABD’de, yaşlanma sürecinde ve yaşlılıkta sıklaşan kayıp fenomenlerini önleme ve ortadan kaldırma umudu tarafından taşınan bir “intervensiyon kültü” ortaya çıktı (Wahl ve Tesch-Römer 2000). Fakat bu dalga ülkemize ulaşmadı. Hâlâ yaşlılığı 1950’li yılların gözlüğü ile görmekteyiz. Bunu değiştirmeye çalışan Gerontolojiye de yeni yaşlı görüntülerinin toplumda yaygınlaşması için fırsat vermiyoruz. Gerontolojinin gelişmesi için yetiştirdiğimiz gerontologlarımıza çalışma ve araştırma olanağı sunmuyoruz. Gerontologları hâlâ sosyal hizmet uzmanıyla bir tutuyor veya bu meslekleri birbiriyle karıştırıyoruz. Gerontolojik İntervensiyon, sosyal yaşlı hizmetleri ile bir tutuluyor. Sosyal hizmet uzmanlarının ve gerontologların aynı görevleri yerine getirdikleri zannediliyor. Bu yüzden gerontolojik önlemlerin anlamı ve önemi, bu algı hatası denizinde boğuluyor. Gerontolojiyi bu denizde boğulmaktan kurtarabilirsek, yaşlanma sürecine müdahale olanaklarını görebilir, ömür boyu yaşlanan insanlarımızı da kurtarma şansını yakalarız.