Seçim stresi sona erdi. Sorunları yeniden konuşmaya ve tartışmaya başlayabiliriz. Acil sorunlar belli: Ekonomi, zamlar, işsizlik vs. Fakat bu arada yaşlılık sorunu gümbürtüye gitmesin. Acilen ele almak zorunda olduğumuz bu sorun hâlâ göz ardı edilmektedir. Ocak ayından beri seçim konuşmalarını herkes gibi ben de takip ettim. Seçime katılan hiçbir siyasi aktör ülkemizin yaşlılık sorunlarını, yaşlıların kötü yaşam koşullarını dile getirmedi. Gerçekten Gerontoloji için kötü bir durumla karşı karşıyayız. Aslında 21 yıl önce başlayan sürecin henüz başındayken, Türkiye’nin Gerontolojiye ihtiyacı olduğunu söyledim. Bu arada saçlarımız ağardı, cildimiz kırıştı, ama hâlâ aynı şeyi söylemeye devam ediyoruz. Bu iyiye delalet değildir. İhmalkârlığın göstergesidir. Çözümleri erteleme alışkanlığının belirtisidir. Türkiye 21 yılda çok değişti. Köprüler, yollar, havaalanları, tüneller, hızlı trenler, gökdelenler, internet ağı vs. Bunlar gerekli ve önemli, ama insan faktörü geri plana düşmemelidir. Dikkatli bir dille ifade etmeye çalışarak insan faktörü diyorum. Bu faktörün içinde çocuk, genç, kadın gibi önemli sorunlara başlık teşkil eden kavramlar arasında, hep yaşlılık kavramını görememek ise hayal kırıklığı yaratmaktadır. Dilimiz aşındı, biz söylemekten, sizler dinlemekten bıktınız. Ancak söylemek zorundayız. Yaşlılık ve yaşlı, bilimde ve politikada ihmal edilmektedir. Ulusal gerontolojik araştırma programlarımız, yaşlanma süreçlerini pozitif manada yapılandıracak sosyal politikalarımız veya bakım sigortamız hâlâ yoktur. Buna karşın kutlamadığımız, konuşmadığımız, üzerinde durmadığımız “Yaşlı Yılı”mız vardır. Ne zamandı biliyor musunuz? Hatırlatalım: 2019! Kaynadı gitti. Bir işe başladık, sonu gelmedi. Yılın geriye kalan kısmında da bir şey olacağı yok. Temeli atılıp bir türlü bitmeyen inşaat gibi. Bunlara ihtiyacımız var mıdır? Elbette vardır. Çünkü bütün modern toplumlar gibi nüfusumuz yaşlanıyor, yaşam süremiz uzuyor ve yaşlılığın negatif yönleri, özellikle ileri yaşlarda kendisini acımasızca gösteriyor (Tufan 2006, Tufan 2007). Çabalarımız meyve vermedi değil. Gerontolojiyi 2000’li yıllarda bilimsel ve siyasal aktörlerin ilgi alanına sokabildim. Ancak ilgi beklediğimden çok düşüktür. Özellikle politik aktörlerde bu çok belirgindir. Çalışmalarımıza ilgi duyulmamış, sempozyumlarımıza davet ettiğimiz halde gelen olmamış, uygulamalı gerontolojik hizmetlerimizi merak edip soran olmamıştır. Ülkemizde yaşlılar, hâlâ sadece özel günlerde hatırlanan hatırı sayılır kişi, yaşlılık, sosyal politikalarının marjinal konusu ve yaşlanma, tartışılmayan konu olarak kalmıştır. Hadi istediğimiz gibi yaşlanalım, onu kendimiz şekillendirelim! Yaşlanma, bir madalyona benzer. Bir yüzünde bireysel, öbür yüzünde toplumsal yaşlanma vardır. Birey olarak iyi yaşlanmak istiyorsak toplumsal yaşlanmayı dikkate almalıyız, toplumsal yaşlanmanın daha az sorunlu olması için ise bireysel yaşlanmayı! Yaşlanma ve yaşlılığın anlamları toplumdan topluma değişir. Sadece toplumsal gelişmişlik düzeyi değil, aynı zaman tarihsel süreçler, sosyal özellikler ve kültürlerin de bunda rolü vardır. Bu yüzden yaşlanma, yaşlılık ve yaşlı kavramlarını sadece güncel durumdan değil, aynı zamanda güncel durumun ortaya çıkmasına neden olan geçmişi ve içinde yaşadığımız toplumu da dikkate alarak değerlendirmeliyiz. Türkiye sadece ekonomik açıdan değil, sosyokültürel açıdan da güçlü bir dönüşüm sürecinden geçiyor. İnsanlar, özellikle bireyselleşme nedeniyle biyografilerini kendileri oluşturuyor. Çoğulcu yaşam dünyaları bugünün Türkiye’sinde yaşlananlara farklı perspektifler, yaşam biçimleri, yaşam durumları ve yaşam tarzları sunuyor (Tufan 2019).