Gerontolojide devamlı vurgulanan bir konu vardır: Kadının yaşlanması erkekten daha farklıdır. Yani yaşlanma sürecinin cinsiyete özgü olan gelişimini dikkate almak gerekir. Örneğin aynı yaşta biri kadın evli bir çifti düşünelim. İkisi de çalışıyor. İkisi de aile geçimine katkı sağlıyor. Paydostan eve dönüyorlar. Erkek, yorgunluğunu gidermek için koltuğa kendini atıyor. Kadın ise mutfağa giriyor. Eşinin ve çocuklarının karnı aç. Yemeği hazırlıyor, masayı düzüyor, yemekten sonra masayı temizliyor ve bulaşıkları yıkıyor. Karnı doyan erkeğin göz kapakları ağırlaşıyor, televizyonun karşısında sızıp kalıyor. Kadın ise o uyurken, çocuklarla ilgileniyor, okulda bugün neler yaptıklarını, ev ödevlerini yapıp yapmadıklarını sorup, çocukları yarına hazırlıyor.
İlginç bir anlayış var toplumumuzda. Annelik ve kadınlık farklı görülüyor. Hem “cennet annenin ayakları altındadır” hem de “karnından sıpa, sırtından sopa eksik olmasın” deriz. Bu ise “anneler dövülebilir” demenin başka bir türüdür. Medyada çıkan bir haber de bunu doğruluyor. Bir kadın sokak ortasında eşi tarafından dövülüyor. Oradakiler olaya müdahale ediyor. Kadını eşinin elinden kurtarıyor. Bir başkası eşini döven adamı dövüyor. Olaya müdahale edenlerden övgüyle söz ediliyor.
Olayı görenlerin söyledikleri bana çok daha ilginç geldi. Bir görgü tanığı (erkek) diyor ki: “Bir kişi burada kadını dövüyordu. Yoldan geçen bir kişi de koşarak eşini döven kişiye kafa attı. Vatandaşlar daha sonra eşini döven kişinin üzerine çullandı. Daha sonra polis ekipleri geldi, götürdü. Şiddete kesinlikle karşıyız. Bir kadına sokak ortasında şiddet uygulanması çok ayıp. Kadın, ‘polis imdat’ diye bağırıyordu. Vatandaşlar da müdahale etti” dedi.
Bir kadına sokak ortasında şiddet uygulanması çok ayıpmış! Ne demek istediği belli ama demek istediğini ifade edemeyince ortaya çıkan sonuç komik oluyor: Kadına şiddet aslında ayıp değil, ama sokak ortasında olmasın!
Olaya bir diğer görgü tanığı (kadın) da ilginç bir değerlendirme yapmış. “Biz çığlık sesleriyle dışarı çıktık. Dışarıda kadın yere yatmış şekilde bağırıyordu. Kendini korumaya çalışıyordu. Vatandaşlarımız da hemen müdahale etti. Ramazan gününde böyle bir şiddetin olması kabul edilemez. Kadına şiddete hayır diyoruz” dedi.
Ramazan gününde böyle bir şiddetin olması kabul edilemezmiş! Ramazan günü olmasa hadi neyse (!) Cümlenin bir diğer ilginç yanı da şudur: Böyle bir şiddet kabul edilemez, diyor. Yani şiddetin türünü öne çıkarıyor. Böyle olmayıp da (Ramazan Günü) başka bir şiddet türü olsaydı, kabul edilebilirdi (!)
Gizli kalması istenen düşünceler bazen cümlelerde açığa çıkıyor. Kanıksanmış olduğumuz toplumsal gerçeklikler sözlerimizde hayat buluyor. Antikçağda bir filozof söyle derdi: “Konuş ki seni göreyim.”. Konuştukça görünür hale geliyoruz. Karşımızdaki bizi sözlerimizde görüyor. Sözlerimiz içimizi dışa vuran ayna gibidir. Ne Ramazan Günü ne başka bir gün şiddet olmasın istiyoruz. Ne sokakta ne de başka bir yerde kadına şiddet uygulanmasın diyoruz. Diyoruz ama toplumsal gerçeklikler başka telden çalıyor. Bizi her gün defalarca yalanlıyorlar.
Yaşlıya da şiddet olmasın diyoruz, ama yaşlıya şiddetin olmadığını kim iddia edebilir? Şiddet illa vücuda yapılan darbe değildir. Şiddetin türleri vardır. Sözlü ve sözsüz, aletli ve aletsiz şiddet ve diğerleri, örneğin; medyatik, kurumsal, otoriter şiddet gibi türlerine yaşlılar da maruz kalıyor. Şiddetin hedefi çocuk, kadın, yaşlı gibi fertler olabileceği gibi belli bir gruba yönelik de olabilir. Belli bir hedef gruba yönelik şiddeti reddedip kınarken, şiddetin diğer kurbanlarını görmezlikten gelmek, dalkavukluktur.