Bugün nasıl daha çok yanılabileceğimizi anlatacağım.
Bilgi çağında yaşadığımızı söylediğimiz halde, bundan ne anladığımızı anlayamıyorum. Bilgiden ne anladığımızı merak ediyorum. Bilgi, facebook, twitter veya sosyal medya denilen ortamlarda boy göstermek, aklına geleni paylaşmak mıdır? Bilgi, okulda öğrendiklerimiz midir? Bilgi tecrübelerimiz midir? Bilgi, gazetedeki haberler midir? Nedir bilgi?
Bilgi bilmektir. Bilen bilgilidir. Bilmek ise her şeyi bilmek değildir. Bilmek, bildiğini iyi bilmektir. Son yılların popüler kavramı “liyakat” bildiğini iyi bilmeyi kastediyor. Bildiğini iyi bilenler nereden geliyor? Mars’tan mı, yoksa isimlerini Avrupalının Antikçağından alan galaksilerin birinden mi? Bilgi, tabii ki toplumdan geliyor. Bilgiyi üreten insandır, ama toplumdan bağımsız bilgi üretilmemektedir. Bilgi üreticileri, kendilerini artık “bilim adamı” değil de “bilim insanı” olarak tanımlayan bir zümrenin öğrenebildiği tek şey “kadının” da bilgi üretiminin bir parçası olduğunu kavraması ve “bilim insanı” demeye başlamasıdır. Bilim insanları bildiğini iyi bilen midir? Bu, bilim insanının nasıl yetiştiğine bağlıdır. Alnında “bilim insanı” etiketiyle dolaşanların arasında bilgisi kıt olanların sayısı az değildir.
Ama bilgi sadece bilim tarafından üretilmiyor. Bilgi, bilimin “tapulu malı” değildir. Her insan bir bilgi fabrikasıdır. Ürettiği bilgilerini kullanarak yaşamını sürdürmektedir. Bilgi, hava, su ve ekmek gibi hayatta kalmamızı sağlayan bir “gıdadır”, beynimizin gıdası. Beyinlerini beslemeyenler, besili koyundan farklı değillerdir. Obezlik, vücuda zararlıdır, ama bilgiye dayalı, yani beyinde obezlik iyidir.
Çok bilen çok yanılır! Bu, bilgisizlerin sığındığı son kaledir. Sanki bilmezse, az yanılacakmış gibi cehaletiyle caka satar. Bilerek yanılmayı, bilmeyerek yanılmaya tercih ederim. Çünkü yanılgımın nerede olduğunu bilirim. Az bilip, az yanılanlar, neden az yanıldıklarını bildikleri halde, neden yerinde saydıklarını bilemezler.
Öğrenmek, bilmektir ve akıma karşı kürek çekmektir (Konfüçyüs). Hayat öğrenmektir ve hayat akıma karşı kürek çekmektir. Hayatın her döneminde öğrenebiliriz ve bu yüzden öğrenmenin de yaşı ve cinsiyeti yoktur. Ama 19.yüzyıla kadar farelerin delikli peynirden çıktığını zanneden insan, hala “dilek ağacına” astığı bez parçasından, fallardan, rüya tabirlerinden medet umuyor. Yanılmaktan duyduğu korkuyu ağaca, fala, rüyalara aktarıyor ki “ben değil suçlu falcı” diyebilsin. Az bilen az yanılır.
Bilgiye direniş gösterenlerin çoğu yaşlı değildir! Yaşlılar “geri kafalı” ve “cahil” olarak kabul edilir, ama onlar hayatta çok yanılmışlardır. Dolayısıyla az yanılan bilgisizlerden olamazlar. Öğrenme ve bilgi sadece okulda öğrenme ve öğretmenin aktardığı bilgi değildir. İnsan doğar doğmaz öğrenmeye başlar ve ömür boyu öğrenir. Öğrendikçe yanılgıları artar. Çünkü bilgi cesaretlendirir. Bilgili insan girişimcidir. Deneme-yanılma, onun hayat tarzıdır.
Öğrenme, merak etmek, bilinmeyeni deneyerek öğrenmektir. Yeni durumlara uyum sağlamak, yeni tecrübeler edinmek, kendine sormak ve cevaplarını aramaktır. “Başka hiçbir canlıda insandaki kadar güçlü, kendini sürekli yeni ve değişen çevre koşullarına uyum yeteneği yoktur (Jasper 2002, s.370).
Bugün yaşı 60 ve üzeri 12.000’nin kayıt yaptırdığı Tazelenme Üniversitesi, insanın bu yeteneğinin körelmesine izin vermeme girişimidir. “Çevrenin etkilerine yönelik ve biyolojik
olgunlaşma süreçlerine bağlı olmayan ve organizmanın hastalanmasına indirgenemeyen, kalıcı davranış değişimi” (Jasper 2002, s.372) olan öğrenme ömür boyu devam eden süreçlerin toplamıdır.
Mümkün olabildiğince çok yanılmayı göze almalıyız. Çok “yanılma prensibini” hayat biçimi olarak benimsemeliyiz. Bilmekten kaynaklanan yanılgılarımız çoğaldıkça, belki bir gün gerçek bir “bilge” olarak bile kendimizi tanımlayabiliriz. O zamana kadar size bol yanılgılar dilerim…