Gündelik yaşamın zorluklarının ve ödevlerinin üstesinden gelebilen yaşlılar nasıl çoğaltılabilir? Hiçbirimiz yaşlanınca başkasının yardımına muhtaç bir yaşamın özlemini duymadığımıza göre yaşam süresinin uzaması nedeniyle bu sorunun önemi artmaktadır. Bu sorunun devamında bağımsızlık kavramına ulaşırız. Yaşlılıkta, gündelik yaşam ödevlerinin üstesinden gelebilen yaşlılar, aynı zamanda bu bağlamda bağımsız yaşlı olarak nitelendirilebilir. Bu manadaki bağımsızlığını koruyabilmiş yaşlılar çoğaldıkça, bakıma muhtaç yaşlılara daha az rastlayacağız.
Gündelik yaşamın zorluklarından benim anladığım şudur: Bireyin yaşından bağımsız olarak üstesinden gelinmesi gereken zorluklar ve bireyin yaşıyla açıklanabilen zorluklar. Örneğin; geçim sıkıntısı, bireyin yaşından bağımsız bir zorluktur. Hangi yaşta olursak olalım, geçim sıkıntısı aynı etkiyi yapacaktır. Buna karşın bireyin yaşı geçim sıkıntısının çözümünde önemli bir etkendir. Geçim sıkıntısı çeken genç bir insanın iş bulma şansı, 65 yaşındaki aynı sıkıntıyı çeken bir diğerinden daha fazladır. Yani yaştan bağımsız olan gündelik yaşam zorluklarının çözümünde bireyin yaşı önemli bir etkendir. Fakat yaşla ilişkili olduğunu ifade ettiğim gündelik yaşam zorluklarından başka bir şeyi anlıyorum.
Yaşımız birçok yaşlılık belirtisinin sebebi değildir, ama göstergesidir. İnsanın yaşından hareket ederek, onun bedensel, sosyal ve psişik özellikleri hakkında intiba sahibi olabiliriz. Fakat bu intibaların muhakkak doğru olmaları da gerekmiyor. Buna rağmen gerontolojik değerlendirme yaparken, yaş faktörü önemli bir gösterge olarak daima göz önüne alınmaktadır. Örneğin 20 ve 60 yaşındaki iki kişiyi karşılaştırdığımızda, dış görünüşünden iç görünüşüne kadar birbirinden farklı ve genellenebilir olan bazı niteliklere sahip olduklarını tespit edebiliriz. Bunların hepsi gündelik yaşam zorluğu yaratmaz. Örneğin; cildimizin kırışıklığı, saçlarımızın ağarması, hatta akciğer kapasitesinin azalması, gündelik yaşam zorluklarının üstesinden gelemeyeceğimiz anlamına gelmez. Ama yaşlılıkta biyolojik kayıplar çoğalır ve bunlara karşı önlem alınmazsa, bakıma muhtaçlık riski artar. Her biyolojik kayıp bakıma muhtaçlıkla sonuçlanmaz, ama 80 yaş ve üzeri nüfusun yarısı gündelik yaşamında, farklı günlük yaşam ödevlerinde, farklı düzeylerde yardıma ve desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacın sebebi, bireyin yaşı değildir. Yaş, sadece bir gösterge olarak, 80 yaş ve üzeri nüfusumuzdaki “bağımlılık” sorunlarına işaret etmektedir.
Yaşlılıkta bağımsızlık veya bağımlılık, iş birliği, sorumluluk ve çatışma yeterliliği kavramları altında değerlendirilebilir. Bağımsızlığını koruyabilmiş olan yaşlılar birçok alanda çevresindeki diğer insanlarla iş birliği yapabilecekleri alanları keşfedebilecek ve bu alanlarda sorumluluk üstlenebilecektir. Hoşlanmadığı, istemediği, kabul etmediği alanlarda iş birliği ve sorumluluk üstlenmeyecek veya üstlendiği sorumlulukları yerine getirirken, diğerlerine fikrini rahatlıkla açıklayabilecektir (çatışma yeteneği).
Bütün bunlardan benim çıkardığım sonuç şudur: Yaşam süremizin uzaması, eğer bağımlılıkla bağlantılı bir yaşlılık dönemi yaratıyorsa, yaşam süresinin uzaması derin bir anlam ifade etmez. Her insan kaç yaşında olursa olsun, bağımsızlığını korumak ve bağımsızlığından kazandığı olanakları kendi kişisel gelişiminde kullanmak ister. Eğer insan kendi isteklerine
göre değil, başkalarının isteklerine göre kararlar alıyor ve bunlar göre hareket ediyorsa, o insan bağımlıdır ve mutlu değildir. Yaşlılıkta bağımsızlık, mutluluğun garantisi değilse de mutluluğun kapısını aralayan bir araçtır. Bu yüzden mutlu yaşlılar istiyorsak, bağımsız yaşlılar yaratmalıyız. Bağımsız yaşlıdan anladığım şudur: Hayalini kurduğu yaşamı yaşayabilen yaşlı, mutludur. Maddi ve manevi, her türlü bağımlılık, yaşlılıkta insanı mutsuz kılacak olan bir kaynaktır. Bu kaynakların belirlenip kurutulmasına paralel olarak bağımsızlık kavramına odaklı yaşlılık ortaya çıkacaktır.