Doğduğunda Osmanlı İmparatorluğu vardı ve Birinci Dünya Savaşı akla gelen bir senaryo değildi. 117 yıl süren yaşamının son gününe kadar evinde yaşadı, sadece son 12 saatini hastanede geçirdi. Dünyanın en yaşlı insanı Japon Nabi Tajima geçtiğimiz Pazar günü öldü. Japonya’nın güneyindeki Kikai adasında yaşayan kadının doğal sebeplerden dolayı hayata gözlemini yumduğu açıklandı.
Dört hafta kadar önce Londra’da 80 yaşındaki bir adam evde bakılmayacak derecede bakıma muhtaçlığı artınca bir bakım evine yatırıldı. Adamın bakımevine yatırılması üzerine 102 yaşındaki annesi, oğluyla ilgilenebilmek için bakımevine yerleşti.
Almanya’da geçen pazartesi günü 88 yaşındaki kadın otomobiliyle kaza serisine yol açtı, hem kendisi hem 83 yaşındaki kız kardeşi ağır yaralandı. Önce kız kardeşini arabadan indirdi. Sonra garaja girmek için gaza bastı ve garajın arka duvarına hızla çarptı. Sonra geri vitese takıp tam gaz geri geri giderken kız kardeşini ezdi. İyice panikleyen kadın diğer arabaları haşat etti. Ardından yine tam gaz oradaki tuğla yığınına çarparak kaza serisini sonlandırdı.
Bugünkü yaşlılara örnek teşkil eden bu olaylardan, yaşlılığın ne kadar büyük bir çeşitlilik içeren yaşam dönemine dönüştüğünü görüyoruz. Asırlık ömürlerin çoğaldığı günümüzde artık “yaşlı” kavramından ne anlayacağımızı kesin olarak bilemiyoruz. Bu yüzden yaşlılığı kavramamıza yardımcı olacak çalışmalara ihtiyacımız var. Çünkü eninde sonunda hepimizi yaşlılık bekliyor.
Yaşlanma süreci ise ayrı bir şey. Yaşlılığa bizi götürecek olan yolun adıdır yaşlanma. Doğar doğmaz koyuluyoruz yola. Kimimizin nefesi çabuk tükeniyor, kimimiz ise 100 yılı rahatlıkla deviriyoruz. Genlerimizin bunda rolü yok değil, ama asıl önemlisi yaşam koşulları. Yaşam koşulları iyileştikçe yaşam süremiz uzuyor.
Diğer taraftan her uzun yaşamın iyi bir yaşam olduğunu söyleyemeyiz. Kötü yaşam koşulları altında da yaşam süresini uzatacak olan imkanlara sahibiz. Onlarca yıl yatalak olarak da yaşayabiliriz. Bakıma muhtaçlık ve ileri yaşlılık arasında bağlantılar var. Öncelikle Alzheimer hastalarındaki artış ürkütüyor. Her sosyal tabakadan insan var bu hastalar arasında. Hiç kimseye imtiyaz yok. İster okumuş ol, ister okumamış; ister zengin ol, ister yoksul; ister köylü ol, ister şehirli; herkes Alzheimer riskini taşıyor. Genellikle 80-85 yaşlarından sonra bu risk artıyor.
Alzheimer hastalarının bakımı çok zordur. Bir taraftan iletişim kurmak zorluk yaratır, diğer taraftan hasta git gide çevresine bağımlı hale gelir. Bizim bu hastalarımıza daha fazla sahip çıkmamız gerekir. Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel’i burada bir kere daha takdir etmek gerekiyor. Alzheimer hastalarımıza sahip çıkan “Mavi Ev” projesini başlattı ve her gün onlarca yaşlımıza burada hizmet veriliyor. Aileler rahatlıyor, yaşlılar huzurlu, mutlu ve düzenli bir gündelik yaşama kavuşuyorlar.
Belki bunlar gençliğin güncel sorunlarının yanında önemsiz gibi görünebiliriz. Ancak ateş düştüğü yeri yakar. Milyonlarca insanın yaşamını etkileyen, yaşam planlarını alt üst eden Alzheimer hastalığının önemsiz bir problem olduğunu söyleyemeyiz. Aksine bu sorun git gide büyümektedir. Fakat şimdiye kadar bu yaşlılara götürülen hizmetlerde büyük bir eksiklik
vardır. Her yere bir Menderes Türel götüremeyeceğimize göre bu problemin genel olarak çözülmesi gerekir.