1970 ve 1980 arasını an be an birebir yaşayanlar iyi bilir. Varlık ve yokluk mevzularını. Bir özenti ülke olmuşuz ki Avrupa’da ne yapılıyorsa yapmak ve uygulamak için adeta yarış halindeyiz. Yani onların yaptığını yaparsak Avrupa’yı yakalamış olacağız anlayışı hakim. İletişim ve Teknoloji bugünkü gibi olmayınca haliyle bu işlerden kâr ve kazanç elde etmek isteyen çevreler kendilerine göre yonttukları tüm davranış şekilleriyle ‘indiragandi’ konularıyla oldukça fazlaca haşır naşır olmuşlardır. O yıllarda ki zengin fakir uçurumu Alp Dağlarından da yukarda. Uçurum ne uçurum. Hani fakirlik mevzularını yaşamış ve memur bir ev reisi babamızın 4 kişilik bir aileyi tek başına nasıl geçindirmeye çalıştığı konuları tam bir filmlik. Orta birinci sınıf dönemlerim. Annem bir gün öncesinden banyo yaptırdığı için sabah üşümeyeyim diye okula giderken başıma ‘Eşarp’ bağlayarak okula göndermişti. Bugün düşünüyorum da yaa arkadaş bir şapka da mı yoktu başını örtecek ? Demek ki yokmuş. Başımız üşümesin diye örteceğimiz bir şapka bile ya lüks, ya da ‘Olmazsa da Olur’ konusunda bakılan durumlar olmuş.
O yıllarda ki girdiğim tüp, et, çay ve yağ kuyruklarını hiç anlatmıyorum. Şimdiki nesil eğer ki okuma alışkanlığını gidermiş bu yazdıklarımıza göz gezdirmiş olsa ‘Ağabey sen hangi ülkeden söz ediyorsun” diye söylenir.
İşte Türkiye böyle bir ülkeydi. Ne sağını görebilen, ne solunu görebilen, ne geleceğini görebilen bir ülkeydi. Bu günlere gelmişiz de Allah verede toprağımızı, vatanımızı, bayrağımızı teslim etmeden gelebilmişiz. 15 Temmuz’dan sonra zaten her şey ayan beyan ortaya çıkmasıyla Ülkemizin yıllardır bu yokluk yıllarına neden ve nasıl mahkum edildiğini daha iyi anlaşılıyor. O yılları yaşamış işadamları, bakkal, tüccar, esnaf ve menkulünü yapmış doyumsuz zihniyet bir daha o yıllar gelsin düşüncesinde yokluklar yaşansın, Avrupaya gebe kalalım, aman onlarla çatışmayalım, Onları örnek alıp rutin yaşamımıza devam edelim mantığında.
Yaa uyanın uyanın. Tankını, topunu, tüfeğini, bilgi işlemini, yapan bir Türkiye var artık. IMF ye
-Borç Verelim mi kardeş’ diye seslenen bir duruş var. Neden kalkınma ve atılıma geçilmesi istenilmiyor ülkinun ? Çünkü dünün ticaret erbabı bugün bu olayların olmasıyla Baronlaşmak istiyor. Faizden kazanmak istiyor, faizlerin yükselmesi, dövizin artmasıyla cebini daha da çok doldurmak istiyor. Bugün zengin fakir diye nitelendireceğimiz bu değerlendirmeler yapılıyor olsa bile fakirin ve az kazançlı en azından şunu söylemektedir
-Ev aldım taksit ödüyorum, arabamı yeniledim, karnım doyuyor, aç değilim açıkta değilim ! İşte bu dönemin fakiri böyle bir fakirlik içinde. Şükürler olsun, bu günleri yaşatan, insanına değer verip hasta yatağında bakan, yediren içiren doyuran evinde bakan, altına yatak veren zihniyet zenginle, dar gelirlinin arasında ki uçurumun kapanmasında işte böyle hizmetlerle mutlu etmeyi başarmıştır vatandaşını. Yalan konuşuyorlar, kandırmaya çalışıyorlar, dilin kemiği yok. Dilin Kemiği olsa da kemiği söküp atar bunlar. 1980 öncesini görmüş bu tüccar zihniyette ki siyasetçiler biraz ellerini vicdanına koysun da milleti enayi sanmasın. Herkes sağ salim sandığa gidecek aslolan görevini asaletiyle yerine getirecektir.