Güzel günler dileklerimle yazıma başlamak istiyorum. Şehir dışında geçen uzun bir süre nedeniyle basından uzak kaldım. Antalya’ya döndükten sonra sevgili kardeşim Murat Çiçek’in talebiyle yeniden bilgisayar başına geçerek tuşlara dokunmaya başladım. Tuşların başına geçtim derken mesleğe ilk başladığım tarih olan 3 Ağustos 1973 tarihinde o zamanki patronum Hürses Gazetesi sahibi rahmetli Naci Uğural’ın bir sözü aklıma geldi. Naci abim demişti ki; “Daktilonun tuşuna basarken yazdıklarının nereye gideceğini iyi düşünmelisin. Karşındaki kişiye zarar vermemelisin ve araştırarak yazmalısın”.. İşte bu sözler o zamandan bugüne kadar benim meslek yaşamımda en büyük yol göstericim olmuştur..
Herkesin bir yaşam görüşü ve çizgisi vardır. Benim de yaşam görüşüm “Laik Türkiye Cumhuriyeti” ve “Atatürkçülük”tür. Bunlar olmazsa olmazım ve kırmızı çizgimdir. Bundan sonraki yazılarımda da bu görüş ve çizgileri bozmamaya dikkat edeceğim.
Bugünkü ilk yazımda yaklaşık 45 gün kadar önce sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı yasa boğan Güneydoğu bölgemizdeki 11 ilimizi etkileyen deprem felaketinden bahsetmek istiyorum. 6 Şubat 2023 saat 04.17’de meydana gelen ilk deprem büyük üzüntü yaratırken TV karşısında haberleri izliyordum. Büyük yıkım ve can kayıplarını düşünürken, o anda telefonla görüştüğüm İstanbul’daki oğlum, “Baba ikinci deprem oldu, felaket büyük “ diye uyarınca kanal kanal gezmeye başladım TV’de.. Gerçekten dünyada hiç görülmemiş bir olay yaşanmıştı ve aynı bölgede ikinci büyük yıkıcı deprem meydana gelmişti. Yıkılan dev gibi binaları, otelleri, enkaz altından çıkarılmaya çalışılanları gözyaşları içinde izliyorduk. Hemen eşim evde deprem bölgesine gönderebileceğimiz ne varsa topladı ve 2 koliye doldurarak ikinci gün Muratpaşa Belediyesi yardım toplama merkezine teslim ettik. Türkiye’nin her yerinden yardım yağıyordu. Biz de elimizden fazla bir şey gelmeden televizyon karşısında gözlerimiz yaşlı, üzgün bir şekilde yayınları izliyorduk. Fakat günler ilerledikçe maalesef organizasyon bozuklukları ve başıboşluklar görünmeye başladı. Götürülen yardım TIR’ları yolda çevirip soymaya kalkanları, yıkılan, zarar gören evlerin ve işyerlerinin özellikle Suriyeliler tarafından yağmalandığını, getirilen yardım eşyalarının yer gösterilmemesi nedeniyle ortalık yerlere rastgele boşaltıldığını gözlemledik.Bir yerde çadır yardımı beklenirken, deposundaki çadırları deprem bölgesine göndermek yerine satan bir KIZILAY’ı gördük ne yazık ki.. Yurt dışından gelen ekip ve ekipmanları ile yardım malzemeleri depremzede vatandaşlarımıza bir nebze de olsa nefes aldırırken, artçı depremler ve ardından şiddetli yağmur ve sel de zorlukla çadır bulanların tekrar rezil olmalarına neden oldu. Konteyner sayıları çok yetersiz kaldı, kırsal kesimlerde yaşayanlar ise bırakın konteyneri, çadır dahi bulamadılar ve seralarını bozarak 5-6 aile aynı yerde yaşamaya çalıştılar ve çalışıyorlar daha.. Bu arada depremi ve olayları, insanların çığlıklarını her an orada yaşayan bazı basın mensuplarının, TV muhabirlerinin sağlıklarının, psikolojilerinin bozulduğunu ve tedavi altında tutulduklarını da göz ardı etmemek gerekiyor..
Kısacası ülke olarak böyle bir felaket için hazır olmadığımızı ve başımıza gelebilecek (Allah korusun) başka herhangi bir felakette daha çok büyük sorunlar yaşayacağımızı gördük.
Temennimiz seçim telaşının yanı sıra deprem bölgesinde büyük sıkıntılar içinde yaşayan depremzede vatandaşlarımızın sorunlarının da unutulmadan ele alınması ve oralarda yaşamın düzene girmesinin sağlanmasıdır.
Bir başka yazıza görüşmek üzere sağlıklı, huzurlu güzel günler diliyorum..