Yıllarca bir şeylere alışılmaya çalışıldık.
Mesela trafik kazaları;
Her yıl yüzlerce insanımızın yollarda can vermesini kanıksadık.
Öyle ya, trafik bu, ölünür.
Çoklu ölümle sonuçlanan kaza haberlerini okuyor ve unutuyoruz.
Bir kişinin can verdiği kazalar haber bile olmuyor zaten.
Çok yakın bir aile dostumuzun eşi ve çocukları Yalova’ya tatile gitmişti.
Geçirdikleri trafik kazası sonucunda hepsi hayatını kaybetmişti.
Ne yerel, ne de ulusal basında bu haber bile yapılmadı.
Çünkü o kadar çok şeye alışmıştık ki bu çok basit kalıyordu.
Ama o yakın dostumuz, aradan 5 yıl geçmesine rağmen hala tek bir kelime etmiyor.
5 yıldır konuşamıyor.
Biz bu kaza haberlerine alıştık ve artık normal bir olaymış gibi algılıyoruz.
Şimdi de kadın cinayetlerine alıştırılmaya çalışılıyoruz.
Alışmayacağız. Susmayacağız.
Şule Çet, Özgecan Arslan için Tweet atar, Ceren Özdemir Şule Çet için Tweet atar.
Hepsinin sonu aynı olur.
Senaryo hep aynı ama isimler sürekli değişiyor.
‘Şule Çet için adalet yerini buldu’ diye sevinirken, aynı gün Ceren Özdemir için ağladık.
Özgecan’ın, Şule’nin Ceren’in Yelda’nın, Emine’nin hepsinin hayalleri vardı.
Kimisi balerin olacaktı, kimisi öğretmen.
TOPLUMSAL BİR MESELE
Bugünlerde kadın cinayetleri hakkında yeni düzenlemeler yapılacağı konuşuluyor.
Kadın cinayetleri tek bir kişiye indirgenemez.
Toplumsal bir yara.
Toplumsal bir çözüm gerekir.
Devletimiz bu konuda nasıl bir karar alır bilmiyorum ama gereken adımları atmalı.
Kasım ayında 39 kadın öldürüldü.
11 ayda ise 430 kadının hayatı elinden alındı.
Ki şiddet gören, baskı gören kadınlarımızın sayısı 100 binlerin üzerinde.
KLAVYE DELİKANLILARI
Bir çift söz de klavye delikanlılarına.
Atıp tutmak kolay oluyor.
Bir kadının giyimi yediği, içtiği ile ilgilenmeniz niyetinizi ve potansiyel katil olduğunuzu ortaya koyuyor.
Kimse din naraları atmasın.
Hiçbir dinde öldürmek, tecavüz etmek yoktur.
Bu iğrençliği meşrulaştıran tek bir yol da yoktur.