Ülkemizde kent merkezinde hala doğal yeşil dokuyu koruyan kentlerimiz olduğunu biliyoruz. Doğal olarak bunların “yeşili betona kaptıran“ kentlere göre, çok ama çok şanslı oldukları kesin. Ve aslında bugün; yeşili koruyamayan ve “yeşili betona teslim etmiş“ olan kentlerimiz ise aslında tahmin edilemeyecek kadar zor ve kötü durumdadırlar…
Ve ne yazık ki yeşili koruyanlara göre; koruyamayanların yapmaları gereken çok iş, almaları gereken çok yol vardır…
Çünkü geçmişte veya yakın geçmişe kadar kent içinde ve sınırında ormanlar bulunuyorken, yani kentlerimiz geniş yeşil alanlara sahipken; yerleşim alanlarının genişlemesi ve yanlış kentleşme ile “BETON TOPRAK YUTAR“ anlayışı ne yazık ki hakim olmuştur.
Örneğin yukarıdan Antalya’ya bakıldığında bugüne kadar kent içindeki tarım toprakları ve yeşil alanların nasıl beton tarafından yutulduğu ve insafsızca yok edildiği net olarak görülebiliyor.
Hatta bugünlerde ise; betonun yutmak için hazırlandığı bölgeler (fotoğraftaki Kırcami ve diğer bölgeler) olduğu somut olarak görünüyor. Ve bu canlı alanlar betona karşı güçsüz kalmak üzere olmanın getirdiği ruh haliyle adeta gözyaşı döküyor... Ve gözyaşları Düden olup denize dökülüyor…
Bu kapsamda ne yazık ki geçmişte betonun toprak yutma işlevi kent plancıları ve yerel yönetimler tarafından çok güçlü olarak fark edilememiş olsa da; bugün fark edilmiş olduğunu gösteren sonuçları ve uygulamaları beklememiz gerekiyor!
Tabii buna bugünlerde acısını yaşadığımız deprem felaketinin sonuçlarını da ekleyerek yazıyı tamamlayalım: “beton sadece tarım topraklarını, yeşil bitki örtüsünü değil, aynı zamanda en büyük hazinemiz olan insanlarımızı da, insanlığı da yutar!”