Bilimin ışık etkisi!
Hele bir karanlıkta kalınmaya görünsün ışığın esas önemi ve işlevi o zaman anlaşılır. Karanlığın zıt anlamlısı aydınlık, aydınlığı sağlayan ışık, ışığın kaynağı akıl, aklın bayrağı vicdandır. Görüldüğü gibi ışık gerçek anlamıyla veya mecaz ve yan anlamlarıyla hep bir değeri ifade etmektedir. Sadece gerçek anlamıyla bile ele alındığında ışık varlıkları ve renkleri görmeyi sağlayan, mekan ve ortamı aydınlatan dolayısıyla hayatı kolaylaştıran önemli bir fiziksel unsur...
Ancak mekandan daha önemlisi zihinsel aydınlanmanın, topluma yol gösterici olmanın sembolüdür, ışık. Ki buna “bilimin ışık etkisi” diyorum, ben.
Pekala; her koşulda ve ortamda ışığın değerini ortaya çıkaracak olanlar ve bunu görev edinecek olanlar var mıdır? Varsa kimlerdir?
–Evet vardır ve bunlar kısaca üniversitelerdir, araştırma yada akademi yada bilim yuvalarının bilimkentlerin sahip oldukları insan kaynaklarıdır(Özçatalbaş, 2015).
Hayati sorular!
Bilim ocakları bilgelik ölçeğinde araştırma bulgularını, yani ışığı kime ya da kimlere tutacaklardır? Cevabı hiç te zor değil! Tabi ki öğrencilerine, üreticiye, işçiye, memura, esnafa, tüketiciye, kısaca toplumu oluşturan tüm bireylere, tüm topluma, insanına ve hatta insanlığa…
Pekala bilim politikasına yön verenler, bilimi yönetenler ve ışığın kaynağı olan akademik birimler, ışığın kaynağı olduklarının ve ışık olmanın değerinin ne kadar farkında ve bilincindeler. İşte birkaç soruyla konuya ışık tutmaya çalışalım ve bakalım her soruya kimler v hangi birimler nasıl tatminkar cevap verecekler…
* Akademisyenlere ve akademik çalışmalara, akademik makalelere ve yayınlara verilen önem nedir?
* Bilime ilgi ne kadar artmıştır ve artmaya devam etmektedir?
* Bilim kurumları nasıl ve hangi liyakattaki kimseler tarafından yönetilmektedir?
* Araştırma kurumlarının geliştirilmesi için yönetime kimler talip olmaktadır?
* Yönetimi talep edenlerin yönetişim becerisi ve vizyonu sınanmış mıdır, yoksa tesadüfe mi bırakılmıştır? Yetki ve güç kimlere verilmiştir?
* Akademik ortam, iyileştirmeye ve nitelik artışını olmazsa olmaz görenler tarafından mı belirlenmektedir?
* Bilimin değerine inanmış v bilimin değerinin farkında olan akademiklerin etkinliği ne kadardır?
* Bilimi bilim yapmak olarak benimsemiş ve fildişi kulelere hapsetmek isteyen statükocu v elitist anlayış etkinsizleşmiş (minimize edilmiş) midir?
* Akademik kültür ne kadar benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır?
* Bilimi yerli ve milli değerlerle ilişkilendiren ve evrensel değerleri özümsemiş düşüncede olanlar hangi oranda ve ne kadar güçlü durumdadır?
* Bilim politikası glokal midir? Bilim politikaları ulusal ve uluslararası politikalarla ve milli hedeflerle ne kadar uyumlu ve eşgüdüm içindedir?
* Yine tamamlanan akademik çalışmaların “içeriğinde ne olduğu” net olarak ortaya konmuş mudur?
* Hangi bulguların kullanılabileceği, hangilerinin yaşama etki yapacağı(enjekte edilebileceği) irdelenmiş midir?
* Bulguların teknolojiye dönüştürülmesi hedeflenmiş midir? Hedeflenmişse dönüşüm hangi orandadır?
* Eldeki bilgiler ve sonuçlar bir “buğday danesi kadar değerli, anlamlı, yaşamsal, sade ve özgün müdür?”
* Yaşamı kolaylaştıran, üretim maliyetini düşüren, verimliliği yada etkinliği artıran bulgular açıkça ifade edilmiş midir? İlgili sektörlerle buluşturulmuş mudur?
* Araştırmanın çarpan ve yaygın etkisi nedir, ne kadar olacaktır? Gelecekteki araştırmalara hangi ölçüde altlık oluşturmaktadır?
Ve cevaplanması gereken benzer ve anlamlı pek çok soru…
Ya Bilimin “B”si düşerse!
Olmaz ya! bir de olayı farklı bir bakış açısıyla ele alalım. Böyle bir durumda başka hangi konu ve öncelikler ortaya çıkabilir.
Temel soru şudur: Işık yada bilim bu kadar önemli midir? Sadece günü yaşamak ve günlük sorunları çözmek, günlük başarılara imza atmak ve günceli takip etmek yetmez mi?
Bu iki seçenekli soruya, evet yeterlidir! denilmişse; bu durumda gelecek orta ve uzun dönem için karanlıktır. Bilimin B’si düşmüştür ve yapılmakta olan ise bilim değil farklı bir şeydir.
Konu bu kapsamda ele alındığında aslında günceli takip etmek, güncele saplanmak demektir. Bu ise kolaycılıktır, rahatlık verir, tatlıdır, hatta bu tutum zamanla alışkanlık yapar. Lakin bu durum çerez gibidir, verdiği haz geçicidir ve tabi ki sağlıklı değildir.
Durum böyle olduğuna göre; bundan hızla uzaklaşmak ve sorun çözmeye ve yenilik ile teknoloji geliştirme üzerine odaklanmak gerekir. Her şeye rağmen bunu yap(a)madığınızda “bilimi öne alıp, yükselen değer yapmadığınızda veya bilimi bireysel ve subjektif kaygılarla arka planlara ittiğinizde”, olacak bellidir.
“Bilimin B'si düşer, yerine F gelir; Film olur.” Film ise hayattan kopuştur, bulutların üzerine konuştur, ya da hayale, duyguya teslim oluştur. Ve bu, hiç bir bilim insanı ve bilimden yarar uman hiç bir kimse için beklenen, özlenen ve ulaşılması hedeflenen nokta değildir...
O halde; “bilimsel çalışmalardan toplumun üst düzeyde yararlanması “ için değişimin karşısındaki statüko müptelalarıyla ve zihniyetle mücadele etmek, ikna etmek, inandırmak veya değişim yönünde zorlamak ve paydaşlarla sürdürülebilir iş ve güç birliği yapmalarını sağlamak gerekir. Bunu yaparken subjektif kaygı ve tasarrufları bir kenara atmak ve
samimiyetle ışık saçmak üzere yola çıkmak; “bilimin ışık etkisi” nin gereğine inanarak azimle çalışmak gerekir.
Niyet saf ise “bilimin ışık etkisi” çarpan etkisiyle çoğalır ki, bu toplum bakımından olağanüstü değerlidir ve mutlaka dikkate almak gerekir.
Sonuç olarak; “ışığa doğru bir hamle yapmak”, kadar “niyet ve niyetin saflığı”da önemlidir…