Bugün artık gıda ve ekosistemin devamlılığı için olmazsa olan temiz suya erişilebilirlik konusu gündemin üst sıralarında alıyor. Özellikle bir milyadan fazla insanın suya erişiminin olmadığı ve 2,7 milyar insanın ise yıl içinde en az 1 ay su kıtlığı çektiği düşünüldüğünde konunun ne kadar hayati olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenledir ki Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefleri kapsamında “temiz su ve sanitasyon” ile “İklim Eylemi” konularının ilk 17 küresel amaç alanında yer aldığını görüyoruz.
Aynı şekilde BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SDGs) arasında “Sorumlu Üretim ve Tüketim” konusunun da yer alması tüm kesimlerin sorumlulukları olduğunu gösteriyor. Bu kapsamda küresel ölçekte Su Ayakizi (water footprint) konusunun öne çıkarılması ve bualanda toplumun bilinçlendirmesi her ülkenin mutlaka çalışması gereken bir alan olarak ortaya çıkıyor. Burada her kuruma, birime ve bireye görev düştüğünü dikkate alarak su ayakizi ve verimli su kullanımı konularının örgün eğitim yanında yaygın eğitimin de konusu haline getirilmesi üzerinde durmak gerekiyor.
Toplumda gıda ve su kullanımı alanlarında bilinç oluşturmak için kullanılacak araçlar ve verilecek mesajlar konusu büyük önem taşıyor. Örneğin 1 adet portakalın 50 litre su kullanılarak üretildiğini, sadece 1 adet portakal üretmek için 50 litre su tüketildiğini; 1 adet domatesin üretilmesi için 13 litre suya ve bir fincan kahve için 140 litre suya ihtiyaç olduğu mesajlarının öne çıkarılması tüketilen ürünlere verilen değerin artırılmasında ve farklı bir bilinç yüklenmesinde etkili olacaktır. Bu şekilde suyun etkin kullanımı ve üretilen ürünlerin israf edilmemesine yönelik olarak toplumsal bilincin artırılması ve su ayak izinin düşürülmesi yönünde sonuçlara ulaşılması mümkün olabilir. Çünkü su ayak izi kavram olarak; birim zamanda harcanan ve de kirletilen su miktarıyla ölçülmekte olup mal ve hizmet üretimi için kullanılan toplam temiz su ayak izi değeri olarak tanımlanmaktadır.
Ülkemiz içinden konu ele alındığında Türkiye su zengini bir ülke konumunda değildir. O nedenledir ki; su yönetimi ve verimlilik Türkiye’nin önceliğidir, önceliği olmalıdır. İklim değişikliği bir tehdit olarak ortadayken ve ülkemizin 2/3’ünün kuraklık ve çölleşmeye açık olması, üretim ve arazi kullanım planlamasının halen yapılmamış olması, kentlerde içme-kullanma suyu kayıplarının %35’ler seviyesinde olması, tarım amaçlı sulamanın%38’inin yeraltı su kaynaklarından temin edilmesi ve yeraltı su rezervlerinin düşmesi ve sulama randımanındaki düşüklük gibi konular suyu her alanda verimli kullanmayı zorunlu hale getirmektedir. Esasen bir gerçeklik olarak şunu da belirtmek gerekir ki, geçen yüzyılda petrolün sağladığı iktisadi üstünlüğün yaşadığımız yüzyılda su lehine değişmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle şunu net oalrak ifade etmek gerekirse “suyu etkin kullanan ve suyu iyi yöneten ülkeler öncelikle ülke refahı bakımından ve sonra bulunduğu coğrafyada büyük üstünlüğe sahip durumdadırlar ve gelecekte de bu daha somut olarak ortaya çıkacaktır.
Bu çerçevede Türkiye önemli çalışmalar gerçekleştiriyor. Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığı 2012 yılında tarımda kuraklık yönetimi ve planlama konusunda kayda değer kararlara ortaya koymuştur. Tabidir ki; bu kararların hayata hakim kılınması yönünde kararlılık içinde olmak gerekmektedir. Yine 22 Ekim 2021 tarihinde yapılan ilk Su Şurası’nın kararlarında su verimliliği stratejik belgesine ve havza bazlı su verimliliğin planına dikkat çekiyor. 11. Kalkınma Planı’nda da sulamada verimlilik öne çıkmaktadır ve 9.Kalkınma Planında ise Su Kanunu çıkarılması konusu yer almıştır. Buna göre su kullanımı “Su Kanunu” çalışmaları üzerinde çalışıyor ve burada sürecin hızlandırılması gerektiği açıktır.