Uzun yıllar öncesiydi. Yani 1990’lı yıllar desem daha doğru olur. Zira, ortamını çok iyi hatırlıyorum da, birkaç dost Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin İl Özel İdaresi altındaki lokalinde oturmuş sohbet ediyoruz.
Meşhur Kadınlar Yarının bitişindeki yerden bahsediyorum.
Konu Güllük Caddesi ve Cumhuriyet Meydanı gidiş-geliş yaya yolları taşlarının değişimi.
Herkes kendi bildiğine göre fikrini söylüyor.
Ya da kendine yontarak görüşünü savunuyor.
Biri-ki adı bende saklı Allah kendisine uzun ömür nasip etsin, “Çalacak olan her belediye hiçbir şey yapamıyorsa kaldırım taşlarını değiştirir” demez mi?
Ben dahil herkes bir birine baktı. Ardından da doğal olarak o tezi ortaya atan arkadaşımıza.
“Bana ne bakıyorsunuz. Güllük caddesinin kaldırımları yürünmeyecek halde mi? Cumhuriyet Meydanı tarafına giden yayalar arasında siz hiç düşen ya da ayağı taşa takılıp yere kapaklanan vatandaş duydunuz mu” dedi. Önündeki kadehinden bir yudum çekip, beyaz peynirini de yiyip başladı bize dikkatli dikkatli bakmaya.
İki elini de yana doğru açıp, “Gel, gel, gel” işareti yapıp, “Haydi cevap verin” diyordu.
Kimseden çıt çıkmadı.
Veremedik bir cevap.
Ve yıllarca da benim beynimde bu kaldırım olayı yazılı kaldı.
Geçenlerde Balıkçı barınağında Turizm işi ile uğraşan bir arkadaşımla teknesinde sohbet ediyoruz. Konu döndü dolaştı, Büyükşehir Belediyesi’nin Liman Mahallesinin ana yol güzergâhındaki kaldırımına geldi.
Hani Hurmaya giden yol kavşağı var ya, Bankamatiklerden Sarısu istikametine doğru olanı.
Ha işte oradan bahsediyoruz.
“Abi sen o kaldırım taşlarını hatırlıyor musun?” dedi.
“Evet hatırlıyorum” dedim.
“Yazık günah ya. Biz bu kadar zengin bir şehir miyiz? Eskiyen değil eskimeyen taşları kepçelerle yerinden söküp belli ki çöpe atacaklar. Yerine maddi açıdan daha değerli taşları döşüyorlar. Güya Büyükşehir çalışıyor. Bunun adı çalışmak mıdır abi? diye sorusunu sordu.
Aklıma o yıllar önceki arkadaşımın sözleri geldi ama ben kıvırdım, dedim ki:
“Öncekileri söküp, yerlerine yenilerini koymak evet bir emek sarf etmektir. Dolayısıyla adı çalışmaktır” dedim.
“Niye eskimeyen bir şeye eskimiş muamelesi yapılır” dedi soruna devam edince dayanamadım.
O gazeteci dostumun söylediklerini bir çırpıda anlatıverdim..
Ayağa fırlayıp, iki elini yana açıp, “İşte adı bu ya bu” diye haykırmıştı.
Kulakların çınlasın Muhittin Böcek başkan.
Sıkçana çınladığından her daim çınlatılan o kulağın sana rahatsızlık veriyor mu bilemiyorum da, milletin sıkçana o sitemi ve hatta sitemleri sana gönderdiğinden şüphen bile olmasın.
Özellikle şoför kısmının.
Yapmadığın yollar ve kavşaklardan dolayı eskileriyle yetinip, şu temmuz sıcaklarında milim milim işleyen trafikten dolayı kafayı yemekle yememek arasında gidip gelenlerin sayısı her geçtiğimiz gün artıyor.
“Alma mazlumun ahını, geçer aheste aheste” denir ya hani?
Bu milletin ahı nerenden çıkar artık orasını Allah bilir.
Sen daha çok Rus, Ukrayna ve Arapların yaşadığı eskimeyen kaldırım taşlarıyla göstermelik uğraşıyor gibi yapacağına, kanayan yaralara merhem ol merhem.
Beddua değil dua al.
10 Tane dana kessen ne olur, 20 tane koyun ya da keçiyi kurban etsen ne olur?
Adın çıktı bir kere makyaj belediyeciliğine.
Ustalık belgeni kim verir orasını da yeri ve zamanı geldiğinde bu millet bilir.
Çok mu isteklisin kaldırım taşı değiştirmekte.
Çık dolaş Meydan’dan askeriye ye olan tarafa da bir bak. Kaldırım diye bir şey kalmış mı kalmamış mı gözlerinle gör. Yok öyle Rus ya da Ukraynalılara yalakalık. Yapacaksan önce ihtiyacı olanlara, sonra da sana oy verenlere yapacaksın.
Tribünlere oynama..