Geçen hafta Tv ekranlarına çıkan Antalyaspor A.Ş’nin mevcut başkanı Sinan Boztepe’yi izlediğimi Cuma günü yazmıştım ya.,
Boztepe’nin söylemleri, konulara yaklaşımı ve ortaya attığı fikirleriyle ilgili öz eleştiri hakkımı kullanmıştım.
40 yılı aşan süreçte öyle başkanlar gördüm ki maalesef itiraf etmeliyim Boztepe bana hakikaten spor ile pek alakası olmayan, başkan ama konulara uzak gibi, dışını makyajlayıp, içini gün yüzüne çıkartmamak adına yavan bir yönetici örneği sergileyen kişi gibi geldi.
Bu fikrimi ortaya atarken önce Antalyaspor A.Ş’nin bir hissedarı yani ortağı, sonra da gazeteci kimliğimle söyledim.
Lütfen sorun Antalyaspor A.Ş’nin başkanı Sinan Boztepe’ye beni tanır mı?
Bence hayır.
Ben Sinan Boztepe’yi tanır mıyım?
Evet.
Yani yolda görsem selamımı esirgemem.
En küçük bir olumsuz gelişme baş gösterdiğinde geçmişe gidip anında Sabri Gülel yönetimine saldırmayı, ayar vermeyi, fatura yüklemeyi huy haline getirip, kendilerini ülke takımlarının en iyi yöneticileri olarak göstermekten geri durmayan Boztepe ve yönetimini sanki tanımıyoruz, bilmiyoruz.
Peki Sabri Gülel’e sorun beni bilir tanır mı?
Ona da hayır.
Ama ben onu Antalyaspor A.Ş’nin eski ortağı ve bizim başkanımız olarak tanır, bilirim.
Onu da yolda görsem selam vermeden geçmem.
Çünkü sevilir yada sevilmezler ama Gülel de Boztepe de Antalyaspor başkanlığı görevinde bulunmuşlardır. Kendilerine yoksa sevgi makamlarına olmalıdır da ondan.
Ancak Boztepe’nin her fırsatta geçmişe ayar vermesi de neyin nesi oluyor Allah aşkına, onu bir türlü anlaya bilmiş değilim?
Hiçbir üretkenlik yapamadığından mı?
Antalyaspor’un gidişatından her geçtiğimiz gün bizlerin hissettiği gibi endişe hissetmeye başladığından mı?
Yoksa düne kadar parmakla gösterilen ama bugün dedikodu, ihtiras, var olanların yok edilmeye çalışıldığı, yani alt yapının da karaya oturmaya yüz tutmaya başladığını hissettiğinizden dolayı mı?
Var mı bir nedeni?
Bakın yukarıda Sinan Boztepe’yi de, Sabri Gülel’i de tanırım ama onlar beni pek bilmezler dedim.
Antalyaspor A.Ş’den koşar adımlarla kaçarcasına her türlü riskten gövdesini çekip, tüm yükü Sabri Gülel’in üzerine yükleyip, A.Ş’nin %56’lık hissesinin sahibi Dernekten ayrılamayarak elinde televizyonun uzaktan kumandası misali beğenmediği kanalları değiştirircesine istemediği yönetime yol verdirip, istediğini getiren Aziz kardeşim bendenizi hakikaten iyi bilir.
Hazır tanımaktan söz açılmışken Antalyaspor ile ilgili geçmişten kalma bir anımı paylaşmaktan geri durmayacağım.
Yanlış hatırlamıyorsam yıl 1993 idi. Antalyaspor zor günler geçiriyor, bir şey yapılmazsa Kırmızı-Beyazlı takım tarihinde hiç yer almadığı 3.Lig’e doğru gidiyordu. Antalya’nın tek ofset gazetesi Yeni İleri’nin Spor Müdürü olarak Dedeman’da çok geniş katılımlı bir toplantı yapıp, dönemin Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşı’na Antalyaspor başkanlığına getirdik.
Bunu yaparken kimler yoktu o toplantıda?
Tüm eski başkanlar. Eski takım kaptanları ve Amigolar dahil.
Bir gün bir telefon aldım. Beni o zamanlarda Şu anki Beach Park’ta olan 7 Mehmet Restoran’a davet ediyorlardı. Edenler arasında Ahmet Uluç ismi söylenince gittim. Masaya geldiğimde herkese selam verip bana ayrılan iskemleye tam oturacaktım ki, elini uzatan son kişi, “Ben Ahmet Uluç. Hoş geldin” der demez, “Hoş buldum başkanım” cevabı vermemle herkes bir birine bakmıştı.
“Beni tanıyor musun Vedat bey” diye sormaz mı?
“Şahsen ilk kez karşılaşıyoruz. Ama bir spor gazetecisi olarak sizin ismen de olsa Kırmızı-Beyazlı ekibin eski başkanı olduğunuzu biliyor, saygı duyuyorum” cevabını verdim.
Mekanın cennet olsun Ahmet Uluç başkanım.
Bu vesileyle.
Sayın Sinan Boztepe başkanım. Ne yazık ki Antalyaspor’u çıkmaz sokağa sürmektesiniz ama zerre farkında değilsiniz. Ve bunun nedeni olarak diyorum ki, “Kurtarırsa günü kurtarsın, kurtaramazsa en azından hevesini alsın” zihniyetiyle getirilmiş gibi eğreltili duruyorsun enişte.
Ama bu gidişle olan Antalyaspor’a olacak bilesiniz.
Bir hisselik de olsa Naçizane ortağınız Gazeteci Vedat Gürhan.