İnsanoğlu yaşamını sürdürürken büyük çoğunluk açısından ne bu günün, ne de yarının pek değeri olmuştur. Misal evinde bir su arıza işi mi var. Ustası ile konuşulur, ‘Ben 3 gün sonra evinize gelirim’ diyen o ustaya genelde kimse sesini çıkartmaz 3 günlük süreç için beklemeye geçilir.
Sanki dünyada ondan başka su ustası yok!..
Aslında yaşamın bir günü, bir saati, hatta bir saniyesi dahi çok çok önemli ama bunun hangimiz farkındayız?
Yolda karşılaştığın Ali emmiye selam verip, ayaküstü hoş beş sohbet ediyorsun. Ali emmi, ‘Kahveye gidiyorum vakit geçirmeye’ kelimesini araya sıkıştırıveriyor.
Yahu niye kahvehane?
İlerlemiş yaşına rağmen niçin o vaktini boşa harcamaya gidersin ki?
Deniz kenarına git. Biraz da hobin varsa al eline bir olta, balık avlamaya çalışarak vaktini geçir. Yeşil alanları turla. Hem vücudun egzersiz yapmış olsun hem de ayakların hareket.
Tamam, herkesin sevdiği hobileri vardır ve onlarla uğraşmaktan büyük keyif alır kabul.
Ama bence bu gerek kişinin kendisi, gerekse yaşadığı toplum açısından faydalı bir uğraş haline gelirse yaşam daha kaliteli olduğu gibi etrafına da memnuniyet saçar.
Ben son iki yıllık sürecin büyük bölümünü Muğla’nın Ortaca ilçesinde geçirdim.
Her ne kadar kökenimiz Fethiye-ki şimdi Seydikemer ilçe oldu. Dolayısıyla Seydikemerliyiz, babam 1970’li yıllarda iş teklifi alınca Ortaca’ya yerleşmişiz.
Ben Pandemi sürecinde ‘En titiz davranması gerekenler’ kategorisinde yer aldığımdan bahanem de hazırdı ver elini Ortaca yaptım.
O meşhur vakit geçirici bahanelerin tadına da baktım, yani kahvehane muhabbetleri de yaptım Dalaman çayı kenarında mangal keyifleri de. Ama bir vaz geçilmezim vardı ki, Her gün en az 2 gazete alıp Sarıgerme’ye gidip deniz kenarında saatlerce o gazetelerde okunmadık yer bırakmadım.
Ortaca otogarında bizim Özgür’ün kahvehanesi vardı ki ben oraya çay ocağı diyorum. Bir de Özgür’ün 3 yaşında oğlu Eymen var herkes ona Çakal ismini takmış öyle çağırıyorlar. Benim Poyraz torunla aynı yaşta olduklarından çok seviyoruz keratayı.
Bir ara geriye bir baktım Antalya-Ortaca hattına gidip gelmemizin üzerinden 26 aylık süreç geçivermiş. Yani zaman sudan da hızlı arkadaş.
Geçip gidiyor işte o vakit dediğin şey ama insanoğlu farkında bile değil.
Ortaca otogarının maşallahı var. Pandemi sonrası şehir içi dolmuşlar bir yana şehirlerarası otobüsler vızır vızır işler halde. Türkiye’nin her şehrine ulaşım mümkün Ortaca oto garından.
Doğal olarak da gerek araç sahipleri gerekse şoförlerle çok muhatap oluyoruz. Her gelen mutlaka o gün yaşadığı bir olaydan konu açıp başlanıyor sohbete.
Geneli ne biliyor musunuz?
65 yaş üstü vatandaşlarımızın ücretsiz seyahatleri.
İster mal sahipleri olsun ister şoför olarak çalışanların hepsi o 65 yaş üstünden mustarip.
Sanki devletten onların karşılında para almıyorlar gibi!.
Bunu bir söyle de yüzlerine gör bakalım oto garda başına neler geleceğini!..
Ama işi zıvanadan çıkartan 65 yaş üstü büyüklerimiz de yok değil hani.
Misal adam sabah evinden çıkıp Köyceğiz dolmuşuna binip gidip bir göl havası alıyor. Sonra geliyor durağa ver elini Marmaris. Biraz da deniz havası derken biniyor Muğla dolmuşuna. Cebindeki 65 yaş üstü kartını okutuyor cihaza. Ver elini Muğla. Kış ise kar havasını yaz ise yaylanın serinliğini ciğerine çekiyor. Akşam yaklaşıyor ya. Gidiyor durağa biniyor Ortaca dolmuşuna geliyor evinin önüne kadar.
Evdeki eşi akşama kadar kocası kalabalık yapmamış memnun. Çay kahve tüketilmemiş ona keza. Yemek desen tenceresinde yapıldığı gibi duruyor. Giden bir simit parası değil mi? Aman o da oluversin artık!..
Bence 65 yaş üstüne mahalli ortamdan ile birlikte şehirlerarası yolculukta da o hak tanınmalı. Tanınmalı ki hak tam yerini bulsun!.
Sıkıldı adamlar yahu sürekli aynı yerlere gidip gelmekten.
Hiç kimse yanlış anlamasın Allah ömür verirse bir gün biz de 65 yaş kategorisine geleceğiz. Şunun şurasında 4 yılcık kaldı.
Emin olun benim babam diye söylemiyorum, babam-ki Allah onları başımızdan eksik etmesin annem ile birlikte haftada 1 gün o da Cuma günleri pazara gidip gelirken kullanırlar dolmuşu. Akşamdan hazırlar 8 gidiş 8 geliş 16 TL. Çarp ikiyle 32 TL’yi. Aksi takdirde binmez o dolmuşa.
Diyeceğim binmesini bilen de var, gezmesini bilmeyen de.
Hani hiçbir emek teşekkür ile ödenmezdi?
Teşekkür bile etmeyen var yahu teşekkür.