Bu siyaset denen şey!.
Bakın anlamadığım için “Şey” diye vurgulayarak söylüyorum.
İnanan ister inansın, inanmayan da isterse inanmasın.
Bana göre öyle.
Bakın parantez açarak belirtmek isterim ki bendeniz fahri bölümüm hariç, ilk gazeteci tanıtma kartımı Muğla Hamle Gazetesi’nden 17 yaşındayken aldım. İşim sadece hafta sonunda Ortaca’daki maçın takım kadrolarını telefonla bildirmekti. 1984 senesinde Antalyaspor’un Işıklar'daki stadyumuna ilk girişim Hürriyet İzmir bürosunun verdiği tanıtma kartı sayesindedir. O yıllarda tanıtma kartlarına Basın Kartı deniyordu.
Faal gazeteciliğime 1986 yılında Sabah Gazetesi Antalya Bürosunda başladım. Şefim Mehmet Yönden idi. Ben ve muhabir arkadaşım Mahmut Üründül. Tabi bir de sekreterya görevlimiz Ayten Yılmaz. Ayten evlenip sonradan Çiloğlu soyadını almış. Topaç gibi maşallah biri avukat, diğeri mali müşavir iki erkek evlada sahip kendisi.
1987 yılında gazetecilik geliriyle evlenemeyeceğimi, gazetecilikten elde edeceğim gelirimle evlenmem halinde ailemi geçindiremeyeceğimi büro şefim Mehmet Yönden’den bizzat duyunca o gün gazeteciliği bıraktım.
Bahçelievler Mahallesindeki, 1985 yılında kendimin açtığı Fotoğraf Laboratuvarının başına geri döndüm.
Aynı yıl birkaç ay sonra Yeni İleri Gazetesi’nin o dönem imtiyaz sahibi Menderes Türel, “Adliye ve polis muhabirliğinde senin eline su dökecek kimse yok bu şehirde. Görevine geri dönmeni istiyorum” teklifi getirdi.
Bana alınan arkadaşlarım olabilir.
Haşa ben hiçbir meslektaşımdan daha iyi gazetecilik yapan birisi olarak görmedim kendimi.
Hem de asla.
O söz, patronun işçisine sadece ve sadece mütevazılık hitabıydı.
Kibar insandır, iyi gazetecidir ve bir o kadar da adam gibi patrondur Menderes Türel.
1987 yılında gazeteciliğe döndüm. 1988 Ekim ayında evlendim. 1990’da gazeteyi Bülent Eyilik aldı. Alma şartı, Türel de Genel Yayın Koordinatörü olarak kalacaktı, kaldı. Ben kendisiyle yani Menderes Türel ile dolu dolu 30 yılı gazetecilik, 35 sene çalıştım.
Gazeteciliğimin dışındaki 5 yıllık süreç, Büyükşehir Belediyesi, ANET A.Ş Sözleşmeli Basın Danışmanlığını kapsıyordu.
Sözün kısası o da mesleğimizi icra etmek gibi bir şeydi fakat, 2019’da sayın Türel seçimi kaybettikten sonra kimle geldiysem onla gitmesini bildim.
Oldum olası merak ettim.
Hep sorguladım.
Hatta defalarca yeri ve zamanı geldiğinde bırakmasını bilmeyenler için, “Neden” sorusunu kendi kendime çok sordum.
Gitmesini bilmek mi yüce, yoksa bilmemek mi?
Gitmek ayıp da, kalmak reva mı ki?
Rahmetli Yener Ulusoy’u en iyi bilenlerden, dolayısıyla hatırlayanlardan birisiyim.
Anavatan Partisi’nin (ANAP) kurucusuydu.
1984 yılında yapılan Belediye Başkanlık seçimini Anavatan Partisi’nden aday olmasıyla kazanmıştı.
‘Özal’ın Antalya Prensi’ olarak anılan Yener Ulusoy’un ikinci hayali ise milletvekili hatta bakan olmaktı. 1987’de başkanlıktan istifa ederek aday olmasına rağmen milletvekili seçilemedi. Tüm servetini harcamasına rağmen Özal ve ANAP Ulusoy’a sahip çıkmadı. Varlıklı bir ailenin oğlu olarak başladığı yaşamını sefalet içerisinde noktaladı, astım tedavisi gördüğü Antalya Vakıf Hastanesi’nde 58 yaşında yaşamını yitirdi.
Bu ülkenin 40 yaş üstü insanlarının kendisini saygıyla andığı Bülent Ecevit’ten ya da son nefesine kadar siyasette kalmayı yeğleyen Süleyman Demirel’den de bahsetmeye gerek var mı?
Nereye varmak istiyorum?
4 dönem Konyaaltı, bir dönem Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış, 3-5 sene ANAP’ta belli mevkilerde de siyaset yolu yürümüş Muhittin Böcek’e sormak amacım.
“Daha doymadın mı?.”
Kendinin kendi koltuğunu koruma çabanı anladım da, Muratpaşa ve Konyaaltı hatta Antalya’nın birçok ilçesinin başkan adayı tayinleri için neden kendini icazet mercii olarak görürsün ki?
CHP’de 20 yıldır hiç mi bir tane Böcek yetişmediğini sanırsın?
Bence de Böcek yetişmez de, siyasetçisi mutlaka çoktur ama ne hikmetse Genel Merkeze göre demek ki yoktur!..