Antalya’ya ilk geldiğim yıllardı. Yani 1980 öncesi. Demirciler içi o zaman salaş. Ve içerisinde bir piyazcı vardı. Adı Mustafa. Bir ayağı aksadığından sonradan lakabının ‘Yobaz’ olduğunu öğrendim. Bir TV ekibi çekim yapıyor, mekânı cennet olsun Mustafa abi de Antalya piyazını ballandıra ballandıra anlatıyordu.
İşte o gün tanıştım ben meşhur Antalya piyazı ile.
Kimler gelip, kimler geçmedi ki Antalya’nın yiyecek sektöründen?
Bu memlekete yaradanım her türlü doğa güzelliğini vermiş vermesine de, yiyecek sektöründe de benim diyen kebap diyarı Doğu Anadolu kentlerine de taş çıkartır Antalya.
‘Piyaz da yemek mi’ diyen sonradan gelme Antalyalıları çok gördüm.
Antalya’nın bir Hasan Antalya’sı vardır tandırda bir numara..
Misal, Parlak Restoran. Uzun şişlere dizilen itinayla seçilip, yıkanıp şişlenen o tavuklar, kömürün üzerinde manuel olarak saatlerce çevrilerek pişirilir. Yanında meyhane pilavı ve cacıkla servis edilir. İki tek de attın mı ver elini iş yeri.
Fondip Mustafa’yı bilen bilir mezeleriyle ünlü. Hibeş’i Türkiye’nin hangi şehrinde yersiniz?
Herkes kokoreç satar ama Kokoreççi Hilmi 85 milyonlu Türkiye’nin ilk 10’u arasındadır.
Şişçi Ramazan meşhurdu Korkuteli’nde, oğlu Murat ile Metin adresi Antalya’ya da taşıdı.
Paçacı Şemsi, Şaban ve sonrasında oğlu rahmetli Faruk ardından çırak Mustafa hepsi dallarının bir numarasıdır.
7 Mehmet’in damak zevki dünyaca ünlüdür de, İşkembe çorbası efsanedir.
Topçu’nun meşhur köftesini, Börekçi Tevfik’in serpme böreğini unutalım mı?
Dondurmacı Zamora’yı, Korkutelili Giliğ’i de unuttum sanılmasın.
Kimse ‘Benim yoğurdum ekşi’ demez ya.,
Bir iş yeri açıp iki de müşteri tuttun mu bas yemeklere zammı, ‘Ben kaliteden ödün vermem’ bahanesine de sığın geç.
Her yemeğin ayrı bir hazırlanış tekniği mutlaka vardır.
Misal Antalya piyazının tela türü.
Herkes piyaz yapıyor bu memlekette. Şehir içinde sokak araları, iş merkezi altlarında. Eski ve yeni sanayide. Hatta Aksu’da furya olup mantar gibi bitti.
Ama herkes tutturamaz piyazın kıvamını. O konuda Yobaz Mustafa abimin çırağı Cengiz’i tek geçerim.
Şiş köftede de Cafer’i.
Peki durduk yerde tüm bunlara neden değindim ya da niçin yazma gereği duydum?
Yanlışı asla ve asla mezara götürecek türden birisi olmadım.
Doğruyu da içine atıp geçenlerle aynı kulvarda yürümedim.
Geçtiğimiz Pazar günü Muğla Ortaca’da kalan birkaç parça eşyamı almak üzere yola çıktım. Korkuteli’ne yaklaşık 10 kilometre kala yol kenarları araba istilasına uğramış. İnsanlar da günlerdir yağan karın tadını çıkartıyorlar. Antalya resmen Korkuteli’ne akmış. Durup, bir iki kare resim çekip. Üzerine de, ‘Kar görmüş Antalyalılar’ yazıp internetten paylaştım.
Karnımın acıktığını hissettim. Sürdüm arabayı Korkuteli merkezdeki Şişçi İbo’ya. Bir köfte az piyaz söyledim piyazın buz dolaptan çıkmış hali gibi kondu önüme. Buzdolabına gerek yok ki Korkuteli’nin havası zaten buz.
Fiyat mı vereyim?
Şişi geçtim zira etin fiyatları benim ülkemde borsaya endeksli de. Az piyaz 40 TL. Küçük su 7.
Sen kilosu 30 TL olan kuru fasulyeden yapılma az piyazı 40 TL’ye satacaksın. Markette 2.5 TL’ye satılan 50cc suya da 7 lira fiyat biçeceksin. ‘Hayırdır’ diyenlere ‘Kaliteden ödün vermeyiz’ bahanesi uyduracaksın.
Adı üstünde, ‘Çandır Fasulye’ çandır. Hemen Antalya’nın üzerinde yetişiyor.
Ben bu gelişmeyi de internetten paylaştım ne yazanlar oldu ne yazanlar.
Ama bir yazan vardı ki, ‘Herkes evinde yapsın bizim meşhur piyazımızı. Tela tür tarifini bilmeyen varsa söylesin tarif edeyim’ demez mi?
‘Hay parmaklarına sağlık’ dedim cevap olarak. Ben de o şiş köfte ile az piyazı yedim. Hatta beraberinde bana göre okkalı bir kazıkla.
Yemeyen bilmez ki.
Yiyen bilir.