Bu işin okulunu okudum. Gazeteci haber yazarken taraf olmamalı, yorumdan kaçınmalı, düz ve sade yazmalı.
Burada herkes hemfikirdir.
Haber yazmak; belki de kelimeleri en sade biçimde yan yana getirme sanatıdır.
Haber yazma konusunda, tarafsızlık ilkesine kimsenin karşı geleceğini düşünmüyorum.
Gelelim fikir yazılarına, köşe yazılarına.
Bir yazarın, yazdığı yazısında tarafsız olmasını beklememeliyiz.
Herkesin olduğu gibi, yazarında kendisine göre inandığı değerler vardır.
Bunun için, köşe yazarları ‘tarafsız’ değildir, olmamalıdır.
Okurlar, her kesimden yazılar okuyup, araştırmalı belki de köşe yazarları buna hizmet etmek için bile ‘tarafsız’ olmayı ilke edinmelidir.
Yorum yapılmadan ‘etliye sütlüye’ dokunmadan, yazılan yazıların okur tarafından nasıl bir değeri olabilir ki.
Herhangi bir okur, okuduğu köşe yazısından sonra “Eee ben bunları biliyorum zaten” dememeli.
Aksine okurlar, okudukları yazılardan sonra kendi içlerinde bir fikir çatışması yaşaması gerekir.
Okurları oturup araştırmaya, bilgilendirmeye yöneltmenin en güzel örneği köşe yazılarıdır.
Kalıplaşmış ifadeleri bir kenara bırakmalıyız.
Herkes, istediğini hür bir şekilde ifade etmeli ve okurlarda bu fikir çatışmasından yararlanmalı.
Tanıdığım okuduğum çok yazar var.
Her gün yeni şeyler araştırmama, kendimi geliştirmeme yarar sağlayan çok fazla insan var.
Bu insanların, benim gelişimime kattıkları olumlu etkiden haberleri bile yok.
Yaptıkları tek şey yazmak.
Yazmanın ötesinde, araştırmaya teşvik etmek.
Ulusal ve yerel basında takip ettiklerim arasında, çokça fazla bilgi birikimi olan yazarlar, kalemin gücünü kullanarak faydalı işler yapmaya gayret ediyorlar.
Haber yazmak bir sanattır ama köşe yazarı olmak insanları geliştirmeye iten inanılmaz bir güçtür.
Köşe yazarlarının, taraflı olmasıyla birlikte büyük sorumlulukları vardır.
Bu sorumluluklarını yerine getirenler, ülke adına önemli katkılar sağlamıştır.
Okumayı sevmeyen bir millete, okumayı ancak araştırarak sevdirebiliriz.
Okunulan yazılardan sonra, kafamızda birden fazla soru işareti yer alıyorsa, bu işi başarmışız demektir.
İnsanları düşündürmeliyiz. O içini kemiren soruların ardı arkası kesilmemeli.
O sorular, belki de bu ülkenin geleceği.
GS’NİN ŞAMPİYONLUĞU
İlhan Cavcav’ın adını verdiği Süper Lig, eğrisiyle doğrusuyla bitti.
Alt sıralarda inanılmaz mücadeleler neredeyse son haftaya kadar heyecanını taze tuttu.
Üst sıralarda, ligin son haftası dahil taraftarlar heyecandan yerinde duramadı.
Hak edilmiş bir şampiyonlukla, Galatasaray Ligi şampiyon bitirdi.
Gelelim futbolun arka bahçesine.
Maçların sahada değil de, masa başında oynandığı arka bahçeye.
Son 3 yıldır, gerek Türkiye’de gerek Avrupa’da inanılmaz futbol oynayan Beşiktaş, Türkiye Kupası Yarı Final rövanş maçında yaşananlar ülke futbolu adına acınası bir hal aldığının ispatı oldu.
Maçın başından itibaren, Quaresma’ya atılan yabancı maddeler ile oyun belirli aralıklarla duruyordu.
Bu tepkiler artmaya başlayınca, hakem üçüncü kez oyunu durdurdu.
Ne olduysa bundan sonra oldu.
Şenol Güneş kafasına aldığı darbeyle, yaralanıp hastaneye kaldırıldı.
Hakem maçı, kendi insiyatifinde tatil etti.
Maçtan sonra da, bunu doğruladı.
İşte o karardan sonra masa başı oyunları oynanmaya başladı.
Şenol Güneş tiyatrocu, Beşiktaş ise faydacı ilan edildi.
Bütün bu yaşananların ardından, TFF bir skandala imza attı.
Maçın tekrarına karar verdi.
Beşiktaş yanlış bir zamanda, aldığı doğru kararın etkisiyle ligi kaybetti.
Hak eden üç takım (Beşiktaş, Başakşehir, Galatasaray) vardı, onlardan biri kazandı.
Tebrikler Galatasaray..