Geçen bir dost meclisinde Süper Lig’in durumunu konuştuk.
Neredeyse herkes aynı düşüncedeydi.
‘Türkiye’de futbol heyecanı kalmadı.’
Herkesin dilinden bu tarz cümleler.
Sezon başında bu konuyla ilgili birkaç yazı yazmıştım.
Futbol değerimizi yükseltmemiz için lobiciliğe son vermemiz gerekiyor.
Kimin adamı varsa alıp başını yürüyor.
Öyle bir dönemdeyiz ki hiçbir takımın taraftarı mutlu değil.
Örneğin; Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde açılan bir pankart işin boyutunu iyice ortaya koyuyordu.
O pankartta bordo mavi renklerle şunlar yazılmıştı: “Seni de, seni seveni de sevmiyoruz.”
Bu cümle Türk futbolunun durumunu açıklıyordu.
Burada ne demek istenmişti, biraz onu açıklayalım.
Hükümet kanadından bazı kesimlerin Trabzonspor’u kolladığını düşünen büyük bir topluluk var.
Öyledir ve ya değildir.
Elimde net bir bilgi yok.
Ama futbolun içine siyaset girdikçe bu tarz tepkiler olacaktır.
Ve futbol takımlarının birbirlerine olan düşmanlığı gittikçe artacaktır.
Türkiye’de futbol heyecanının azalmasına rağmen hala büyük bir çoğunluk futbolla yatıp, futbolla kalkıyor.
Tek korkum siyaset, lobicilik, adam kayırma gibi faktörlerden dolayı futbolseverlerine tepkilerini daha şiddetli ortaya koymasıdır.
Her takımın taraftarı birbirine düşman gibi.
Televizyondaki yorumcular, bu gergin ortamı körüklemek dışında bir şey yapmıyorlar.
Artık vatandaşlar aileleriyle maç izlemeye korkar duruma geldi.
Bu gergin ortamı bir an önce normale döndürmemiz gerekiyor.
Bu konuda Türkiye futbol federasyonuna büyük bir iş düşüyor.
Federasyonun hiçbir siyasi iradeye boyun eğmemesi gerekiyor.
Hakem konusunda da gerekli şeffaflığı göstermek zorunda.
Mesela ben hala VAR kayıtlarının neden paylaşılmadığını anlamış değilim.
Bir tezgah mı dönüyor?
Neden bütün futbolseverlerin merak ettiği kayıtlar gizli kalıyor.
Eğer varsa bir yanlışlık, düzeltilmesi gerekir.
Federasyonun hakemlerine güveni yoksa, ona bir şey diyemem.
Ama eğer biz bu ligin kalitesini yükseltmek istiyorsak, daha şeffaf bir anlayışla karşılaşmamız gerekiyor.